
Bir kaçış öyküsü bu. Hatta simgesel bir kaçış öyküsü. Kadın erkek ilişkilerinde rutinin getirdiği sıkıntılardan kaçış ya da zihinsel kaçış isteği de diyebiliriz öykünün derin yapısındaki izleğe.
“Yalın bir dille yazılmış bu öyküler, o yalınlık içinde birbirinden ayırt edilebilen kişilikler ve aralarındaki bazen gergin, bazen buruk ilişkiler ancak düşüne taşına okuyunca anlaşılacak. Konuşan, iç dünyalarını konuştukça dışa vuran kadınlar ve erkekler var. Belki uzaklardan Hemingway’in bize öğrettikleri de var bu kitapta. Belli ki epeyce bekleyip âdeta kusursuzlaştırıldıktan sonra bir kitaba dönüşmüş bu öyküler.” diyor Semih Gümüş kitabın arka kapağındaki kısa ve özlü tanıtım yazısında. Ben kitabın içindekiler sayfasını açtım ve Ormanda Soğuk Işık adlı öyküyü seçtim.
Kocasıyla gittiği yurt dışı iş gezisinde ev ortamından sıkılan kadın yakınlardaki ormana gider ve kaybolur. Sakindir. Ormana güvenir. Ağaçlar, yaprakları en tepede uzun direklere benzer. Kadın eğer tırmanırsa düşmekten değil inememekten korkar. Yolculuğu, heyecanı sever ancak geri dönmek istemez belli ki. Kadın ormanda gezinti fikrinin kimden çıktığını hatırlayamaz. Kocası/sevgilisi arasında gidip gelmeler yaşar sürekli. Kafası özellikle sevgilisiyle olup bitenler nedeniyle karışıktır. Metin dikkatli okunmazsa paragraflar arası geçişler kaçırılıp kaçırılabilir. Bu yüzden tekrar okumalara açık bir öykü bu, dikkat istiyor ayrıca. Kadının yön duygusu zayıftır. İşaretler koyarak ilerler. Artık belirsizlik ister. Çok sıkılmıştır. Ormanda kaybolmak aslında bu isteğine karşılık gelir. Çünkü daha önceden nereye gittiğini hep biliyordu. Ağaçları uykulu, nefes alan insanlar gibi düşler. Şiire yakındır.
Kocası kadını bulur ancak hava kararmaya başlamıştır. Kadın çok açtır. Sevgilisini yanında hisseder. Onunla ormanda kaybolduğunu hayal eder. Kocası/sevgilisi arasında gidip gelmeler sürer. Kocası kendinden, gittiği yoldan emin önden yürür. Konuşmaları nettir. Sıkıcı, kontrollü, güven veren ancak özgürlüğü daraltan modern erkek tipine karşılık gelir. Karısına sitem eder, çok gerekli olduğu bir zamanda telefonunu evde unuttuğu için. Kadının çakmağı yanındadır. Terler. Yorulur. Makyajını düşünür. Sevgilisinin ona baktığını düşünerek ormanın tozuna bulanmış ayakkabılarından utanır. Kocası erkeklerle bağlantılı uygarlık bilgisini simgeler sanki. Ağaçların yosun tutan tarafından yönünü tayin etmesi, mantarların yenebilir-yenemez olduklarını ayırt etmesi bunu kanıtlar. Çakmağın gazının azaldığını fark etmesi, yerdeki zeytin çekirdeğine benzeyen tanelerin geyik pisliği olduğunu söylemesi, iş toplantısından fayda beklemesi, ona iyi davranan Meksikalıyla iyi iş ilişkileri geliştirmek istemesi, kadınını çok içmesinden şikayetçi olması hep duruma dair izlerdir. Modern hayata özgü erkek merkezli kontrol ve netliğin işaretleri olarak görünür bunlar. Ormanda kaybolarak toplantıdakilere rezil olduklarını düşünmesi, kadın yere oturunca “elbisen” diyerek kirlenmesine dikkat çekmesi de cabası. “Ya medeniyete çıkacağız, ya okyanusa.” demesi de bütün bunları destekler niteliktedir sanki. Kadınsa “İstersen ayrılalım.” der. Sen medeniyete, kesinlikler dünyana geri dön, bense okyanusa, belirsizliklere, bilinmezliğe açılayım. Sonunda kadın kocasının elini bırakır. Erkeklerini çağıran dişi ateşböceklerinin yaydığı soğuk ışığa doğru yürürler.
Bir kaçış öyküsü bu. Hatta simgesel bir kaçış öyküsü. Kadın erkek ilişkilerinde rutinin getirdiği sıkıntılardan kaçış ya da zihinsel kaçış isteği de diyebiliriz öykünün derin yapısındaki izleğe. Çağrışım, diyalog, sezdirmeler ve geri dönüşlerle ilerleyen bir öykü. Ancak belirsizlikler çok fazla. Bu durum eğer öykünün bir derdi varsa ki bence var bunu bence gereğinden fazla görünmez kılıyor. Buna bağlı olarak atmosfer daha da güçlü olabilirdi. Orman gibi bir mekan kişilerin duyguları, izler ve yoğun betimlemelerle daha etkili bir biçimde işlenebilirdi diye düşünüyorum.
Çiyil Kurtuluş’un ilk kitabındaki öyküleri nitelikli bir okuma istiyor. Kitaptaki öteki öykülerini de birkaç kez dikkatli biçimde okuyacağım, yeni öykülerini ise merakla bekleyeceğim.
![]()
|
- Erkeklere Her Şey Anlatılmaz - 10 Mayıs 2020
- AŞK VE TUTKUNUN ROMANI: SON SİYAH - 30 Nisan 2020
- GÜÇ MEVSİMİ’NE DOĞRU… - 31 Mart 2020