
Hepimizin bildiği gibi, Selçuk Demirel, çizer… dünyaca ünlü bir çizer. Duygularını çizerek aktarıyor bizlere. Ancak bu kez hem çizmiş hem yazmış.
TÜYAP Kitap Fuarı, okumayı sevenlerin buluştuğu bir “şenlik”; aynı zamanda yazmayı hedefleyenlerin buluşma yeri. Yeni kitaplar, yeni yazarlar, yeni arkadaşlıklar, yeni iletişim olanakları demek aynı zamanda.
Buna da bağlı olarak yeni kitapların edinilmesine de zemin oluşturuyor fuar. Muhakkak ki, önceden belirlemek, liste hazırlamak gerekir, yoksa o yoğunluğun içinde o yayınevi standından buna, bundan diğerine koştururken ya bütçenizi aşıyorsunuz ya da öncelikle bir kitabı unutuyorsunuz…
Bu kez okumaktan çok yazmak isteyenlere -ama tabii ki, okumanın herkese büyük keyif vereceği inancıyla- Selçuk Demirel’in “Kıyıda Tek Başına”sı üzerine yazmak istiyorum.
Bakmak ile görmek arasında…
Hepimizin bildiği gibi, Selçuk Demirel, çizer… dünyaca ünlü bir çizer. Duygularını çizerek aktarıyor bizlere. Ancak bu kez hem çizmiş hem yazmış. Yazdığını mı çizmiş, çizdiğini mi yazmış ona siz karar vereceksiniz okuyunca. Fakat bir belirleyici nokta var, özellikle yazmayı hedefleyenlere ışık olacak: İlk cümleden, ilk çizimden başlayarak siz de kendi dünyanızı, duygularınızı, taleplerinizi, arzularınızı, beklentilerinizi yazarak dile getirebilirsiniz. Demirel’in her cümlesi ve ona eşlik eden her çizimi bir soru işareti oluşturuyor aklında insanın… Okudukça o sorunun yanıtını bulmayı, hemen dile getirmeyi (burada yazmayı) istetiyor.
“Hiçbir şey göründüğü gibi değilse gördüğümüz nedir o zaman?” diye sormuş… birbirlerinin kurduğu hayalden ibaret arkadaşlarına. “Kelimelerden, duygulardan, umutlardan, umutsuzluklardan yaratılmış bir dünyadan söz ediyorum” dediğine göre, bu hikâyenin son-suz olduğunu, biten bir hikâyenin bir başka (yeni, yepyeni) bir hikâyenin başlangıcı olduğunu biliyor. Selçuk Demirel, günü gününe iki yılda yazmış/çizmiş bu kitabı. İki yılda çok sular akmış muhakkak ki, köprülerin altından, çok kuşlar uçmuş, kelebekler geçmiş, rüzgârın oluşturduğu dalgalar vurmuş kıyılara… Dönüp baktığında “bir başkasının yarattığı bir dünyada yaşıyormuşum hissine” kapılmış. Haklı olarak da soruyor: “İnsan başkasının yarattığı dünyada yaşayabilir mi?”
![]() |
“Bir ada hikâyesi”
Bakıp da gördüğü o “sis”ler arasında adalar, adacıklar oluşmuş Demirel’in… Gerçekten de oluşmuştur… Gerçekten de gerçektir o “bağımsız bir cumhuriyet gibi” olan her ada.
Yaşar Kemal’in o ünlü “Bir Ada Hikâyesi” (biliyorsunuz dört cilttir ve tam bir yaşanmışlıktır o hayal adasındakiler) geldi aklıma. Kim bilir, Selçuk Demirel de o romanı düşleyerek çizmiş/yazmıştır. Çizim de pek çağrıştırıyor zaten, bana göre.
Yok, yok… kimseyi suçlama niyetiyle değil, sadece yazma hedefi kuranlar için çekinmemeleri amacıyla aklımda buluşturdum iki güzel insanın yazdıklarını. Bambaşka yerlere götürdü beni bu buluş(tur)ma. Bambaşka coşku, heyecan, umut sürdü önüme, göz alabildiğine…
Claude David, hem kitaba hem de benim bu yazıma rehberlik ediyor: “Fantastik olan ile gündelik olanın teması tarihte vücut bulur.”
…Haydi o zaman, haydi!
![]()
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019