
Koca Karınlı Kent bir Suzan Samancı romanı. Daha doğrusu Suzan Samancı tarafından bu ‘Koca Kent’e yazılan uzun bir ağıt.
Hiç doymayacak olan bir kentte yaşıyoruz. Hiç doymayacak olan bir ülkede. İnsana doymuyoruz. İnsan göçlerine, insanların ölmelerine, öldürülmelerine, ölümlerine. Her şey bu koca karınlı kent için, ülke için. Ard arda gelen ölümlerle, ard arda gelen yıkımlarla geçen günden sonra daha da fazlasını yiyebilmek için her şey, daha iyi doysun karnım diye.
Ey koca karınlı kent! Sen nasıl bir kentsin? Ben nasıl yaşayacağım seninle?
“Adı büyük surlu kent uzak değildi, güneş burçların üstünden çekilirken, havada yas kokusu vardı. Kalenin dibine çömeldik, bazalt taşlardan akşamın buğusu yükseliyordu. Evlerin perdeleri hızla kapanıyor, kapı gıcırtıları akşamın telaşında boğuluyordu. Sessizlik bir dağ gibi geceye çöktüğünde nefesimizden bile korktuk.”
Koca Karınlı Kent bir Suzan Samancı romanı. Daha doğrusu Suzan Samancı tarafından bu ‘Koca Kent’e yazılan uzun bir ağıt. Kendi memleketlerinden sürülen ailelerin, göç etmek zorunda bırakılan, göçtükleri şehrin ağına koca bir balık gibi takılan ve yaşama şansı neredeyse hiç olmayan ailelerin ağıdı.
“Taşı toprağı altın olan koca kente geldiğimizde, ayaklarım yerden kesildi, annemin kolunu dürttüm. “Bak, deniz deniz!” dedim. Babam hiç oralı olmadı, “Bana ne elin denizinden, ip gibi çayımı bu koca deryaya değişmem” dediğinde, annem, ninem kom ü küflet (çoluk çocuk) denize bakıyorduk.”
Bu Koca Karınlı Kent’in bir ailesi daha var artık. Evlerini, akrabalarını, sevdiklerini, hayallerini, rüyalarını, taşlarını, topraklarını ve ölülerini arkalarında bırakmış bir halde, konuştukları dillerini yüreklerinde taşıyarak geldiler bu şehre.
Suzan Samancı eksenine aldığı aileyle sadece göç edilmek zorunda kalan memleketle, göç alan kenti değil tüm ülkeyi anlatıyor. Doymak bilmeyen bir memleketten, doymak bilmeyen bir kente gelen aile tutunma çabası içerisine giriyor. Anlatırken bizlere bütün olup bitenleri bazı paragrafların bazı satırları şiir kıtalarına ve mısralara dönüşüyor.
“Ölüm memleketimizde ıslık çalmanın ötesine geçmiş, kasırgaya dönüşmüştü. Acıyı ve Yok oluşu bilmeyenler için ılık bir yel ve meltemdi. Adımız sürgün soy adımız ölümdü. Demli çaylardan dilimiz paslanırken, Cegerxwin’in şiirlerini hep bir ağızdan mırıldanıyorduk. ‘Ku em ne bin yek, eme herin yek bi yek’ (Biz birlik olmazsak tek tek gideriz, ölürüz)karanlık çökerken, dernekte en sona kalıyor, Cuma ile birlikte çıkıyorduk.”
Ölümlerin kol gezdiği Koca Karınlı Kent’te bilinmeze doğru sürüklenen hayatlar var. Özgürlüğün yağmuruyla ıslanan, yıkanan. Anlama kavuşması gereken şeyler var çünkü. Suzan Samancı tüm bunları çok akıcı bir dille, çok güçlü toplumsal analizlerle gerçekleştiriyor. Ve Koca Karınlı Kent’e çok da alışa gelmemiş bir soru soruyor:
“Karışık bir denklemin çelişkisinden kurtuluyorum, kurtulacağım… Durmak, koca karınlı kentlerin karnında inlemek değil de nedir?”
- Koca Karınlı Kent
- Yazar: Suzan Samancı
- Türü: Roman
- Baskı Yılı: Ekim 2016
- Sayfa Sayısı: 160 Sayfa
- Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021