
Kurumlar Nasıl Düşünür, akademik bir sunumun tüm özelliklerini taşıyor…
İlhan Özay, seksenli yılların başında İstanbul Hukuk Fakültesi’nin “efsane” hocalarındandı. İdare Hukuku dersinde, tüzel kişileri açıklamak amacıyla, “Şapkasını ve paltosunu elbise askısına asmayan kişi” tanımlamasını defalarca yapmıştır. Bu sözün kaynağı da kendisi değil, bir başka “efsaneler efsanesi hoca” olan, Sıddık Sami Onar’dı. Şapka ve palto benzetmesi, hukuk fakültesinin ikinci sınıfında, henüz kafası hukuk kavramlarına yatmamış bir öğrenci için oldukça düz ve naif bir benzetmeydi. Naifti, çünkü Sıddık Sami Onar zamanında insanlar şapka giyerdi, kurumlar değil!
Günümüzde, özellikle uluslararası kurumların –tüzel kişilikler olsun veya olmasın- kendileri giymese bile toplumlara ve halklara kendi şapkalarını giydirmelerine çokça tanık oluyoruz. Hukuk dünyamızın büyük ordinaryüsü S. S. Onar Hoca bu günleri görseydi, sanırım o naif örneğini vermekten sakınır ve kaçınırdı!
“Kurumlar Nasıl Düşünür” adlı kitap için de naiflik nitelemesinde bulunmamın birkaç basit nedeni var. Birincisi, bu kitabın bir üniversitede iki haftalık bir sürede verilen bir konferans metni olması, yani akademik bir sunumun tüm özelliklerini taşıması… Bu son derece olağan bir özellik gibi görülebilir. Ancak konferansın 1985 yılında verildiğini düşündürsek, günümüzün kurum, kurumsallık, uzlaşı… gibi kavramlarına göre, tarihsel anlamda oldukça naif kalıyor. İkincisi, akademisyen olarak çalışma alanı sosyal antropoloji olan yazarın, çok farklı düşünür ve yazarlar ve farklı disiplinlere değinirken, mevcut akademik çatışkılardan yumuşak bir dille geçmesi! Belki de sosyal antropoloji disiplininden ileri gelen bir özelliktir.
Naiflik nitelemesi, aslında kitapta ele alınan konu ve sorunsalı naif kılmıyor. Aynı biçimde konferansın 1985 yılında verilip, kitabın da özgün dilinde ilk yayımının 1986 tarihinde olması, konu ve sorunsalın gündemde olmadığı anlamına gelmiyor. Tam tersine, özellikle günümüzün iletişim teknolojileri, iletişim ve bilişsellik, algı yönetimi gibi ve daha pek çok temel kavram ve sorunla bağı hala canlı. Dahası, günümüzün kimi tartışmalarına, sosyal antropoloji disiplini açısından bir kaynak olabilecek niteliğe sahip. Antropolojinin altın çağı yirminci yüzyılın ikinci yarısında belki parlaklığını yitirdi. Yirminci yüzyıl sonu ve bu yüzyıl başı, belli ki iletişimcilerin altın çağı. Ama yine de insanı, toplumu ve toplumsallığı içindeki insanı anlamak için gerekli olan temel disiplinlerden biri hala antropoloji. Mary Douglas’ın kitabı/metni de bize bunu gösteriyor.
Yazar Mary Douglas Oxford Üniversitesi’nde yükseköğrenimini ve doktorası tamamlamış bir antropolog. Afrika’da alan çalışmaları yapmış ve çalışmalarını da kitaplaştırmış.
Ele almış olduğumuz kitap dokuz bölümden oluşuyor. Kimi bölüm başlıkları içerik hakkında yeteri kadar bilgi veriyor; “KurumlarınKendi Zihinleri Olamaz, Kurumlar Analoji Üzerine Kurulur, Kurumlar Özdeşlik Kazandırır, Kurumlar Hatırlar ve Unutur, Kurumlar Ölüm Kararları Alır.” Bu başlılar ve diğer bölümlerde; uzlaşı, kolektif temsil, meşruiyet, adalet, ahlak, uzlaşı, anomi gibi tek başına bir kitap oluşturacak kavramlar başarılı bir biçimde tartışılıyor. Bu tartışmada, Durkheim, Evans-Pritchard, Levi-Strauss, Ludwick Fleck, David Hume, Marks, Foucault, Weber, T. Kuhn… gibi o denli geniş bir düşünürler/yazarlar yelpazesi önümüzden geçiyor ki, metni okumak keyifli bir anımsamaya dönüşüyor. Bu anımsama içinde, Cumhuriyet’in ve temsil ettiği modernitenin –Osmanlı tarihi, kültürü için- büyük bir sapma, kırılma/travma olduğunu savunan kimi muhafazakâr kişi ve çevreler için şu saptamayı önemli buluyorum; “Değişimle sonuçlanan bir sapma anomi sayılmaz.” (s.139)
Olanca tartışma içinde, kitabın sonundaki saptamaya, yazının başında sözünü ettiğimiz şapkayı, askılık olmasa da başımızdan çıkarmak gerek! Diyor ki yazar; “Akıl yürütürken sadece bencil güdüleri hesaba katan bir insan davranışı teorisi kurmak, ancak kasti bir ön yargı ve olağanüstü bir disiplinli çabayla mümkün olmuştur. Bu öyle bir teoridir ki, bırakın kahramanlık kavramını, tolum yararını gözemeyi ya da özgeciliği bile bir sapma anlamına gelmeden içermesi mümkün değildir.”
- Kurumlar Nasıl Düşünür?
- Yazar: Mary Douglas
- Çeviri: Merve Özcaner
- Türü: Politika
- Baskı Yılı: Kasım 2016
- Sayfa Sayısı: 192 Sayfa
- Yayınevi: İthaki Yayınları
- Azerbaycan Şiiri ve Çağdaş Bir Derviş, İbrahim İlyaslı - 1 Kasım 2018
- Paslı Bir Kelime; Umut - 15 Eylül 2018
- Zor Olanı Yazmak; Kırgın Çocuklar Mevsimi - 1 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI