
Dört ciltlik, 1700 sayfalık “Napoli Romanları” en genel anlamıyla Napoli’de başlayan ve İtalya’ya yayılan bir kadınlık ve sınıf öyküsü.
İtalya denince akla gelen ilk şeyler şarap, makarna ve mafyadır. Yine de filmler ve kitaplar hep keyifli olmuştur; sahiller, begonviller, fesleğen kokan küçük ama güzel kasabalar düşlerimizi doldurmuştur. Elane Ferrante’nin dört ciltlik “Napoli Romanları”nda ise siyaset, aile içi şiddet, feminizm, uyuşturucu, sınıf farklılıkları gibi pek çok konuya değinilmiş. Dört ciltlik, 1700 sayfalık “Napoli Romanları” en genel anlamıyla Napoli’de başlayan ve İtalya’ya yayılan bir kadınlık ve sınıf öyküsü.
“Napoli Romanları”nın anlatıcısı Lenù; Napoli’nin yoksul mahallelerinden birinde büyümüş, çalışkanlığı ve inadı sayesinde iyi bir üniversitede okumuş ve ünlü bir yazar olmuş Napolili bir kadın. Ferrante; bize Napolili yoksulların deneyimlerini, sınıflar ve cinsiyetler arasındaki şiddet, aşk ve nefret ilişkilerini, ülkenin siyasi çalkantılarını ve sorunlarını aktarıyor. Müstear isimle yazan Ferrante; (Gerçi geçenlerde yayınevi Ferrrante’nin gerçek isminin Anita Raja olduğunun tespit edildiğini belirtti, ama bir okur olarak isim bence pek de mühim değil.) Lenù ve arkadaşı Lila vesilesiyle okuru muhteşem bir deneyime sürüklüyor.
Dört ciltte toplanan tek romanın ilk cildi “Benim Olağanüstü akıllı Arkadaşım”, ikinci cildi “Yeni Soyadının Hikȃyesi”, üçüncü cildi “Terk Edenler ve Kalanlar”, dördüncü cildi ise “Kayıp Kızın Hikȃyesi” adını taşıyor. Üst başlığı “Napoli Romanları” olsa da yazar canlı betimlemelerden uzak durup Napoli’yi bir fon olarak okurun gözünde büyütmüyor. Yazarın önemsediği ve ısrarla vermek istediği şey ilişkiler ile tarihsel dokudan ibaret.
Karakterlerin Napoli lehçesi ile İtalyanca arasında sürekli bocalaması romanda şiddetin, küçümsenmenin, kibrin, hırsın, yoksulluğun, dostluğun ve masumiyetin sembolü haline geliyor. Napoli’den çıkma – çıkamama, Napoli’ye dönme – dönememe dilemması dört ciltte de kendini gösteriyor. Ferrante; Napoli’yi baz alarak koca dayaklarını, sokak kavgalarını, aşkından deliren Melina’yı, zengin koca hevesinde olan kızları, kırmızı bir deftere sahip mafyavari Solara ailesini anlatıyor. Anlatıcı olan Lenù Napoli dışına çıkabildiğinde, akademik duruşa, ekonomik ve informatik zenginliğe sahip insanlardan da bahsediyor.
Düğünler ve cenazelerle, zenginleşen ve kaybolan mesleklerle, eğitim alıp farklılaşan çocuklarla, politika ve uyuşturucuyla bu yoksul mahalle zamanla değişiyor. Kunduracı Cerullo’nun ailesi, marangoz Pelusolar, manav Scannolar, şarküteri sahibi Caracciler, mafyavari Solaralar, odacı Greco’nun ailesi, vb. ailelerden oluşan mahalle ahalisi sayesinde sağ – sol çatışmasını, işçi mücadelelerini, dindarlığı, ateistliği, ebeveynliği, entelektüelliği 1700 sayfa boyunca uzun bir film gibi izliyoruz. Dört cilt boyunca Lila ve Lenù başlarını çevirdikleri her yerde erkek egemenliğiyle karşılaşıyorlar. Kimi zaman durumu kabulleniyor kimi zaman da bu işkenceye direniyorlar.
Özünde Lila ve Lenù’nün öyküsü bu roman. Aynı mahallede büyüyen bu iki Napolili kızın altmış yıllık çetin arkadaşlığının hikȃyesi. Odacının kızı Lenù ile kunduracının kızı Lila’nın arasında gelişen olağanüstü ilişkinin hikȃyesi. 2010 yılında Lenù son beş yıldır görmediği arkadaşının ortalıktan kaybolduğunu öğrenince hayatını şekillendiren, hem çok sevdiği hem de deli gibi nefret ettiği arkadaşına öfkelenerek onun hakkında yazmama yeminini bozup bu çalkantılı hayatı anlatır. Lenù; çocukluktan ergenliğe, ilk gençlikten orta yaşa, olgunluğa ve ihtiyarlığa kadar yaşanmışlıklarını su gibi anlatarak geçmişle de hesaplaşır.
Seri okumayı pek beceremeyen bir okur olarak gururla dile getiriyorum ki; heyecanla, sabırsızlıkla okudum “Napoli Romanları”nı. Dahası okumamın üzerinden haftalar geçmiş olsa da “Bir başkasının hayatı, önce karnına yapışıyor, sonra nihayet dışarı çıktığında seni esir ediyor, bir tasma takıyor ve artık kendinin efendisi olamıyorsun,” (Ferrante 2016: 253) diyen Lila’yı ve “…oysa kocam beni hiç övmezdi, hatta sadece çocuklarının annesine indirgerdi; eğitimli olmama karşın özgün düşünce sahibi olmamı istemez, okuduğumu, ilgilendiğimi, sözlerimi küçümseyerek beni küçümserdi; görünen oydu ki o beni hiçliğimi her an sergilemem halinde sevecekti,” (Ferrante 2016: 325) diyen Lenù’yu düşünüyorum hȃlȃ.
- Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, Elena Ferrante, Çev: Eren Yücesan Cendey, Everest Yayınları, 2015.
- Yeni Soyadının Hikȃyesi, Elena Ferrante, Çev: Eren Yücesan Cendey, Everest Yayınları, 2015.
- Terk Edenler ve Kalanlar, Elena Ferrante, Çev: Eren Yücesan Cendey, Everest Yayınları, 2016.
- Kayıp Kızın Hikȃyesi, Elena Ferrante, Çev: Eren Yücesan Cendey, Everest Yayınları, 2016.
- Marat’ın Yahut Fikret’in Ölümü - 6 Mart 2017
- Bir Ağacı Bütünüyle Görmek… - 20 Şubat 2017
- Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi! - 23 Ocak 2017