Murat Uyurkulak, Merhume’yle sürprizi bol, karakteri bol, öyküsü bol bir roman çıkarmış karşımıza. Cinayetin hobiye dönüştüğü bir polisiye. Şiir gibi bir roman.
TOL ve Zavallı 30 Yaşım
TOL romanı kişisel geçmişimde önemli bir döneme denk düşüyor. Şaşkın, dağınık, ne olduğumu ne olacağımı, bundan sonra hayatımın nasıl bir yere doğru evirileceğini artık bilemediğim bir dönem. Psikolojide 30 yaş bunalımı denilen ve kahır belayla andığım bir kesit.
Henüz ikinci sayfasında suratıma esaslı bir tokat attı roman.
“…Yirmi yaşında, kalıbı, rotası, adı gayet belli bir hayata yazılıydım. Otuz yaşına geldiğimdeyse, bin kapıdan kışlanmış bir tavuk kadar şaşkındım. Ne bir rotam, ne kalıbım, ne de adım kalmıştı artık. … Oysa yaşlandıkça, en azından birkaç şeyden emin olması gerekmez miydi insanın?”
Öfkeli, yıkkın, kavgacı ruhsal durumunu oya gibi işleyen, dille oynayan ama dille oynarken kurguyu ve öyküyü es geçmeyen bir yazar.
Derdi var, iyi anlatıyor.
Umudu var, umutlandırıyor.
Biliyor, öğretiyor.
Dilinin kemiği yok, çok iyi küfrediyor.
Onlarca karakter dolaşıyor öykünün içinde kimse kimseden rol çalmıyor, kimse kimseyi ezmiyor. Rolünü oynayan kanatarak, kanırtarak geri çekiliyor.
İsyan fışkırıyor sözcüklerin birleşiminden. Harflerin ortasında molotof patlatıyor. İntikam soğuk yenen bir kurşun gibi. Böğrünüzü sızlattıkça sızlatıyor. Diyarbakır’a yapılan o uzun tren yolculuğu boyunca Yusuf ve Şair’le birlikte içiyor, ağlıyor, kusuyor, küfrediyor, umutlanıyor, umudunuzu yitiriyor bir daha küfrediyor ve o “ihtimali” görüp göneniyorsunuz.
2002 yılında yayımlanan ve farklı dillerde başka anlamlara gelmekle birlikte Kürtçe ’deki intikam sözcüğünden yola çıkan TOL’dan sonra tam 4 yıl bekledik yeni romanını.
2006 basımlı HAR- Bir Kıyamet Romanı; ilk romanı gibi kahramanlarının ortaklaşa anlatımından oluşan bir yazma serüveni. Netamiye denilen bir ülkede yaşananları anlatır yazar. Gökte melekler, cinler, “ben”ler, şeytanın ta kendisi, yerde Numune, Onüç, Otuzbeş ve bütün Yamuklar, Xırbolar, Topikler, Cacikler bir olup Netamlarla Xırbolar arasındaki karışıklığı ortadan kaldırmaya çalışırlar.
“…O böyle der demez, yukarıdan aşağı çift çift ruhlar inmeye başlıyor.
Palaskalı her Netam’ın yanında, poşulu bir Xırbo var.
Onüç çenesini sıvazlayıp soruyor: “Niye çift çift iniyo yahu bunlar?”
Tefail yanıtlıyor: “Onlar kardeştirler, ayrılmazlar…”
Bu kez Sonyamuk salağı, kalemini dişleyerek soruyor: “Ya ayrılırlarsa?”
Tefail bir puro yakıp kederle gülüyor.
“Olsun,” diyor, “yine de kardeştirler.”
HAR ’da “İnsanın ruhuna erişeceksen, deliğinden değil yarasından gireceksin.” diyen Murat Uyurkulak her iki romanıyla da yaralarımızdan girer ruhumuza. Kişisel, toplumsal, topraksal, bölgesel yaralarımızdan. Coğrafyasına küfrettiğimiz, taşını toprağını sevdiğimiz, aldatıcı bir sevgili gibi bir duygu durumundan diğerine bir lahzada atan bölgemizin yaralarından. Yaralarımızdan girip “kalbimizin tam orta yerinde zarafetle pıtla”tır ruhumuzu.
MERHUME
Merhume’den önce Bazuka vardı. 2011 yılında yayımlanan öykü kitabı Bazuka başka bir yazının konusu olsun. Son romanıyla devam edelim.
Bu hafta dağıtımı yapılan Merhume uzun bir çalışmanın eseri. Uyurkulak Merhume ’ye 2007’de başlamış. 2011 yılında tadımlık bir bölümünü Radikal’de okumuşluğum ve geliyor işte diye heyecanlanmışlığım var. Beş koca yıl geçmiş üzerinden.
“Ülkenin en haysiyetsiz, en alçak, en satkın gazetesinin gündem toplantısı… Şeytan gibi akıllı, yılan gibi tahsilli, zehir gibi kültürlü köleler sıfatıyla dizilmişiz masanın etrafına…” diye çalıştığı gazeteyi tanımlayan Kültür Sanat Editörü Evren Tunga’nın kaset çözümleri romanın ana izleğini oluşturuyor.
Evren Tunga’nın 14 kaset çözümü, Yusuf Sertoğlu’nun dört adet not defteri ve Şevket Kara’nın tuttuğu bir adet günlük. Tezgel Arif Efendi’nin Son Safha adlı eserinin çeşitli bölümlerinden yapılan hikâyecik ve aforizmalar da romanda yerini alıyor.
Diğer romanlarında olduğu gibi Merhume ’de de karakterler güçlü, olaylar girift, diller keskin, silahlar dumanlı. Damarlarda bolca alkol dolaşıyor.
Matematik dâhisi zengin Alper Kenan, türlü işler yaptıktan sonra amatör hafiyelikte karar kılan Hilmi Şerbet ve Davut Vahdet’le, polisin çözmeyi beceremediği kimi olayları çözmek için hasbel kader yan yana geliyor.
Alper Kenan’ın zengin ve ceberut babası, baktıkça bakılası karısı, Şerbet ile Davut’un askerlik arkadaşı Şevket’in de arzı endam ettiği olay örgüsünde; Cemil Meriç, Cahit Arf, Göztepe- Karşıyaka karşılaşması, Torlak Kemal, Atatürk’ün güreş tutkusu hiç sırıtmayacak şekilde yer buluyor kendine.
Zaman ileriye ve geriye doğru sıkça değişiyor. Doğrusal bir zaman izlenmiyor ve bu nedenle karakterleri takip etmeye uğraşmak kimi zaman okumayı yavaşlatsa da bir ritim tutturunca sorun olmaktan çıkıp anlatımı güzelleştiren bir durum oluyor.
“Sanırım bir tür kederdi ortamızda vücut bulan, birbirimizin aynasında ne olduğumuzu, daha doğrusu ne olmadığımızı en sarih haliyle görmekten mütevellit, harlı bir keder…”
Evren Tunga’nın çok gençken mensubu olduğu arkadaş grubu, aslında romanın neredeyse tüm karakterlerine de uyuyor. İktidarsızların, dilsizlerin, çok uzunların ve fazla kısaların, yüzünde yara izi taşıyanların, âşık olduğu adam tarafından tomar tomar paraya kerhaneye satılan kadınların, “Bir melek hatta iki melek kadar güzel olan Gaffar”ın romanı Merhume.
Yazarlar, editörler, edebiyatçılar…
Romanla ilgili sihri bozacak ipuçları vermek istemem ama editörle yazarın romanın sonlarına doğru yaptıkları edebiyatçılar hakkındaki tartışma, “… herkesten nezaket ve şefkat bekleyen koca çocuklardır…” diye başlayan cümleler kurgusallığa ustaca yedirilmiş gerçek tartışmalar bana göre.
Velhasıl dille oynayacağım derken kurguyu boşlayan ve incir çekirdeğini doldurmayacak mevzularla tuğla gibi kitaplar yazan ya da üzerinde çalışılmış olduğu çok belli, didaktik eserler veren yazarlardan değil Murat Uyurkulak. Bir derdi var. Ülkeyle, insanla, dille, şarkıyla, türküyle bir derdi var. Sürprizi bol, karakteri bol, öyküsü bol bir roman çıkarmış karşımıza. Cinayetin hobiye dönüştüğü bir polisiye. Şiir gibi bir roman.
Murat Uyurkulak gibi bir yazarın, insana sürekli “yaşasın edebiyat” sloganı attıran bir yazarın, daha fazla okunması, kitaplarının onlarca baskı yapması gerekir. Peki, neden olmuyor?
- Merhume
- Yazar: Murat UYURKULAK
- Yayınevi: April Yayıncılık
- Sayfa Sayısı: 320
- Baskı: Şubat 2016
- Çağatay Yaşmut’tan Moda Cinayetleri - 16 Şubat 2019
- Bir Sevgi Masalı ve Organik Kitaplar - 19 Ocak 2019
- Domingo’dan Böcek Çılgınlığı - 12 Aralık 2018