
Başkanın Öldürüldüğü Gün isimli romanda toplumun yaşadığı zorlukların yanında yaşam alışkanlıklarına dair de ipuçları görüyoruz. Bize tanıdık gelecek aile hayatları olduğunu görüyoruz.
Bir kitaba, kurgu bir esere başlarken beni tetikleyen en büyük faktör hikayede yer alan insanların neler yaşadıkları oluyor. Bilimkurgu ve fantastik yazını ile çoğunca dirsek temasında olmam bu durumu değiştirmedi; sosyolojik ve toplumsal anlamda neler oluyor. Kafamı kurcalayan nokta burası.
Daha önce Necip Mahfuz okumadım. Bahsettiğim türlerden zaman ya da motivasyon bulamamanın etkisi ve tabi merak unsuru. Yakın zamanda sevdiğim bir dostumun tavsiyesi üzerine başladığım ve göz açıp kapayıncaya kadar bitirdiğim Başkanın Öldürüldüğü Gün yazara dair ilk izlenimim oldu. Kesinlikle geç kalmışım, daha evvelden okunmalıymış. Nobel Edebiyat Ödüllü, Kahire’den hiç çıkmamış olan –hatta Mahfuz Nobel’i değil Nobel Mahfuz’u kazandı diye bir söz vardır– yazar üç farklı hayatı tek bir hikayede buluşturur okuyucunun karşısında. İnfitah dönemi Mısır’a buyurun…
Biri gider diğeri gelir…
Hikayemiz 1981 yılından kopup geliyor. Kendisinden önceki devlet başkanı Cemal Abdül Nasır’ın ölümünün ardından başa geçen Enver Sedat yönetimde. Arap-İsrail Savaşı’nın ardından İnfitah yani açık kapı politikasını yürürlüğe koyarak halkın yaşam alışkanlıklarını tersine çeviren lider. Devlet kurumlarının özelleştirme yoluna gidildiği, halkın yaşam şartlarının bir hayli zorlaştığı bu dönemde nişanlı olan Elvan Favaz ve Randa Süleyman’ın hikayesi bu.
Nişanlarını ilan ettiklerinden bu yana on yıl geçmiştir. Bu sürede Mısır’da her şey tam anlamıyla değişir. Eğitim önemini kaybetmişken yaşam anlamsız hale gelmeye başlar. Eski günler yad edilir, gelecek endişe vericidir. Elvan ve Randa, bu çalkantılı dönemde birlikteliklerini ayakta tutmakta gün geçtikçe zorlanır. İstemedikleri işlerde çalışıp yarından umutsuzca günlerini geçirirler.
Üzerlerindeki baskı iyiden iyiye ağırlaşmaya başlar. Ailesi yaşının geçtiğini söyleyerek Randa üzerinde baskı kurar, hayatını bir hiç uğruna yaşadığından yakınırlar. Ekonomik şartlar ise dedesi ile aynı odayı paylaşan Elvan’ın işini bir hayli zorlaştırır. Erkek olarak toplumun beklentilerini karşılayamaz halde yaşamına devam eder. Kitapta geçtiği şekliyle Nasır döneminde nişanlanıp, İnfitah günlerinde gerçekle yüz yüze gelirler.
Bütün bir toplumun varlığını sürdürme çabasını harcadığı dönemde Elvan ve Randa aşklarından başka bir şeye sahip değildir. Birliktelikleri için tek meşru gerekçe aralarındaki muhabbet. Lakin ayakta kalabilmeleri için yeterli midir peki…
Yaşam gerçekleri zor yoldan öğretir
Eserin kesinlikle bir aşk romanı, romantik kitap olmadığına ilk etapta dikkat çekmek gerek, esasen arka kapak bunu dile getiriyor ama olsun. İçerikten fazlaca ipucu vermeden kısaca değinerek konuya giriş yapmaya çalıştım. Okudukça hikayenin esasen çok daha çetrefilli olduğu ortaya çıkıyor. Necip Mahfuz söz konusu olduğunda toplumu çok iyi gözlemleyen ve kitaplarında bunu güçlü bir biçimde hissettiren bir yazar dendiğini duymuştum. Doğrudur. Kitabı okurken bunu fark etmemek mümkün değil.
Uzun bir süre önce Osmanlı Devleti yönetiminde ardından İngiliz sömürgesi altında varolmuş Mısır. İnsanları sürekli bir şeylere ihtiyaç duyar olmuş, sürekli olarak yönetim sorunlarının yaşandığı bir geçmişe sahip. Yakın zamanda yaşanan Arap Baharı bize en yakın örnek. Çalkantılı bir coğrafya, liderler diktatör, toplum ne hapacağını bilmez halde. Yazar bizi en sıkıntılı dönemlerden birine, 1981 yılına Enver Sedat’ın öldürüldüğü zaman götürüyor.
İnsanların günü kurtarmak, bir şekilde yarına ulaşmaktan başka derdi olmayan Mısır. Aile kurmak için bir türlü uygun ekonomik şartlara kavuşamayan bir çift genç insan. Ve onlardan yüzlercesi var. Onlar haricinde geçmişi dün gibi hatırlayan, şimdiye hayıflanan aile büyüğü; Muhteşim Seyid. O geçmişi hatırlıyor, neler olduğunu biliyor ve olacaklardan Allah’a sığınıyor.
Okurun ihtiyacı olan anlatıcı. Yaşananlara üzülmekten başka elinden bir şey gelmeyen, ölümü bekleyen ihtiyar. Kitabın belki de en önemli karakteri. Olayları komple onun ağzından dinlemiyoruz ama varlığı kitabın bütünlük kazanmasını sağlıyor. Elvan ve Randa’ya dair yorumları, toplum ve yönetim hakkında görüşleri ihtiyacımız olan alt metni veriyor.
Kitapta toplumun yaşadığı zorlukların yanında yaşam alışkanlıklarına dair de ipuçları görüyoruz. Bize tanıdık gelecek aile hayatları olduğunu görüyoruz. Misal kadın dediğin erken yaşta evlenir yuva kurar anlayışı hakim. Elvan’ı en çok zora sokan bu toplum baskısı. Hiç yabancı gelmedi değil mi. Otuz yedi sene evvelki düşünce yapısı bizde hala devam ediyor.
Bunun yanında Kahire’de insanlar nasıl vakit geçirir, orada hayat nasıl yaşanıyor az da olsa bilgi veriliyor. Misal gençlerin toplandığı mekanlara dair anlatılara yer verilmiş. Komün olma taraftarı oldukları dikkat çekiyor; mevcut yönetime karşı sinirli oldularıyla birlikte. Her şeyiyle insan merkezli, hayat üzerine bir kitap.
Kırmızı Kedi Yayınları’ndan ve İlknur Özdemir gibi tecrübeli bir çevirmenin ellerinden çıkan eser benzeri okumalar yapmayı sevenler için iyi bir alternatif. Hacmi sebebiyle hızlıca okunacak bir kitap. Yüz sayfada çok şey anlattığını da söylemekte fayda var.
![]()
|
Okuma önerisi!![]() A. Ömer Türkeş’in incelemesi; “Jules Verne’in Fantastik Dünyası”
|
- Pazartesi Sendromu: Hayat Nasıl Bir Şey Biliyor Musun… - 28 Ocak 2019
- Sonbahar: Hayatı Anlamak İçin Kelimelerin Çabası - 14 Ocak 2019
- Yedi Yıl: Hayat Nedir Ki, Mutsuzluk Anlarından Başka - 12 Kasım 2018