Fransa’da Medicis Etranger Ödülü ile onurlandırılan Sekiz Dağ bir modern çağ romanı olarak raflardaki yerini alıyor.
Belleğinizde arada bir sığındığınız bir yer var mı? Bulunduğunuz yerde olmak istemediğinizde, uzaklaşmaya ihtiyaç duyduğunuzda belleğinizde bir yer beliriyor mu? Bir ev, bir oda, ayçiçekleriyle kaplı bir tarla, bir bulutun içi, dalgalı bir deniz… Belleğinizin sığınağı neresidir?
Kafka Yayınevi tarafından yayımlanan bir Paolo Cognetti kitabı olan Sekiz Dağ çocuklukta, yetişkinlikte, dostluklar kurarken insanın dünyadaki yerini bulmasını, baba-oğul ilişkisindeki ip uçlarını şiirsel bir anlatımla biz okuyucularla buluşturuyor. Hayatın bunca hengamesi ve hızlı akışı içinde son derece sakin bir anlatımla akan kitap ile ilgili bu yüzden söyleyebileceğim ilk şey okurken dinleniyor olmanız.
“Dağa çıkma konusunda babamın kendine özgü bir yaklaşımı vardı. Derin düşüncelere dalmaktan ziyade, bütünüyle hırslı ve gözü pek bir tutum sergilerdi. Gücüne kuvvetine aldırmadan ve her zaman biriyle ya da bir şeyle yarışırcasına tırmanır, patikanın tek düze ilerlediği hissine kapıldığı noktada en dik yamaca yönelerek yolu kısaltırdı. Onunla birlikteyken yolda durmak yasaktı; açlıktan yorgunluktan ya da soğuktan yakınmak da yasaktı, ama güzel bir şarkı söylemek mümkündü, özellikle de fırtınalı bir havada ya da sisten göz gözü görmediği zamanlarda. Ve bir de karlı yamaçlardan kendimizi aşağı bırakırken çığlık atmamıza izin verilirdi”
Pietro Milano’da ailesiyle yaşayan yalnız bir çocuktur. Annesi banliyöde bir sağlık merkezinde çalışmakta; babası ise bir fabrikada kimyagerlik yapmaktadır. Yıllar geçtikçe birbirinden uzaklaşan anne ve babasının en önemli tutkuları İtalya’nın dağlarıdır. Ailenin temelleri dağlarda atılmış; yaşadıkları çeşitli trajedilerde onları dağlar bir arada tutmuştur.
Yine böyle bir dağ gezisinde yaz tatilleri için uygun olduğunu düşündükleri Pembe Dağ’ın eteklerinde bulunan Grana köyünü keşfederler. Oğulları Pietro’nun hem yaz tatillerini geçirmesi hem de sağlıklı bir şekilde büyümesi için uygun yer burasıdır. Burada Pietro kendi yaşıtı olan ama tatil amaçlı o köyde bulunmayan, sığırlarını güden sarışın çocuk Bruno ile tanışır.
“Bir pazartesi sabahı şafak vakti Bruno’nun evinden bir kazma, bir kürek, büyükçe bir balta, bir motorlu testereyle, yarım bidon mazot alarak yüklerimizi sırtımıza yükledik ve artık adına Tuhaf Kaya demeye başladığımız benim araziye tırmandık.”
Bruno ile dağ çayırlarını keşfe çıktıkları, terk edilmiş kulübeleri, viraneleri, eski değirmenleri, merakla inceledikleri bu yazlar boyunca iki çocuk gitgide büyürken, tüm farklılıklarına rağmen dost olmanın anlamını da öğreniyorlardı. Pietro aynı zamanda babasıyla da bu dağ patikalarında uzun yürüyüşlere çıkıyordu. Yetişkinliğinde onun seçimlerine çokça yardımcı olacak bu yürüyüşler Pietro farkına varmasa da bir nevi hayat tecrübesiydi aslında. Huysuz bir melankolik olan Pietro’nun babası hem yaşarken hem de öldükten sonra Pietro’nun kişiliğinin dağ patikalarında oluşmasında ön ayaklık edecektir.
Her ne olursa olsun doğanın bahşettiği o özgürlük hissini her sayfada hissetmektesiniz Sekiz Dağ romanında. Çocukluk, il gençlik, yetişkinlik, dostluk, insanın dünyadaki yerini bulması, baba-oğul ilişkileri gibi evrensel temaları lirik bir dille işleyen roman, sakin ve lirik anlatımıyla uzun kış geceleri için güzel bir okuma deneyimi sunuyor.
2017’de prestijli Premio Strega’ya layık görülen; aynı yıl Fransa’da Medicis Etranger Ödülü ile onurlandırılan Sekiz Dağ bir modern çağ romanı olarak raflardaki yerini alıyor.
|
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021
FACEBOOK YORUMLARI