Kurak, bir cinayet romanı. Psikolojik çözümlemeleri barındıran, toplumsal yapıyı irdeleyen, doğaya duyarlı olmaya davet eden ve elinizden bırakamayacağınız. Sürükleyici bir polisiye-macera. Ve daha ötesi.
Yaz aylarında hem elinizden bırakmadan okunacak derecede sürükleyici hem de nitelikli bir kitap Kurak. Dil ve anlamdan ödün vermeden nefes kesen bir maceranın içine davet ediyor okuru. Kitabın önsözünde yer alan ödüllere bakmak bile merak uyandırıcı: Basılmamış Kitap dalında Victorian Premier Edebiyat Ödülü, En İyi Kitap Dalında Avustralya Kitap Endüstrisi Ödülü ve hem En İyi Çıkış Kitabı hem de Yılın Kitabı kategorilerinde Indie Kitap Ödülü kazanan, Ocak 2017’de Amazon’da Ayın En İyi Kitabı seçilen bir New York Times çoksatanı. Avustralyalı gazeteci Jane Harper’ın ilk romanı olan kitap Temmuz 2017’de İthaki yayınları tarafından dilimize kazandırıldı.
Romanın arka planını Avustralya kırsalı ve kurak bir yaz oluşturuyor. Çiftçilikle geçinen Kiewarra kasabasında kuraklık nedeniyle yaşam her geçen gün daha zor hale gelirken gergin ve sinirli bir bekleyiş hakimdir. Bu sırada Luke Hadler, karısı Karen ve oğlu Billy ölü olarak bulunur. Cinnet geçiren Luke’un, karısını ve oğlunu öldürdükten sonra intihar ettiği düşünülür. Ancak Luke’un ailesi oğullarının suçsuzluğunu kanıtlamak için çocukluk arkadaşı Dedektif Aaron Folk’tan yardım ister. Kasabaya sadece cenazeye katılmak için gelen Folk kendisini bir cinayetin peşinde bulur. Attığı her adımında farklı bir gizemin maskesiyle karşılaşır. İsa’nın, ilk taşı günahsız olan atsın, dediği gibi herkesin kendine ait bir sırrı, günahı vardır.
İnsanın kanını donduran bir cinayet. Sırlarla dolu küçük bir kasaba. Olayı aydınlatmak üzere atılan her adım, zamanın üzerini örttüğü gizemleri tek tek gün ışığına çıkarıyor. Cinayeti aydınlatmak ve çocukluk arkadaşının adını temize çıkarmak Aaron Falk’a düşüyor ve gençliğinde kaçarak terk etmek zorunda kaldığı kasabaya dönüyor. Tam yirmi yıl önce bir başka cinayetten suçsuz bulunmasına rağmen masumiyetine insanları inandıramadığı için terk etmeye zorlandığı acımasız kasabaya. Sıcak, kurak bir yaz ve hesaplaşılması gereken bir geçmiş. Soluksuz okunan bir polisiye roman.
Anlatımı ve hikayesiyle merakla okunan bir roman olan Kurak, iyi bir polisiye-macera anlatısı olmanın çok ötesinde. Anlatıyı farklı kılansa kişi ve mekân analizleri. Küçük bir kasabanın toplumsal yapısını, kırsal yaşamın zorluklarını roman boyunca irdelemiş Harper. Bu yönüyle psikolojik ve sosyolojik bir bakış kazanmış. Şehir insanının kendini yalnız hissetmesine neden olan izole hayata karşın kasabada yakın komşuluk ilişkileri olduğu doğru. Ancak bu yakınlık başkalarının hayatına karışmaya, eleştirmeye, mahalle baskısına ve hatta gözetlemeye dönüşebiliyor. Topluluğun genel kabulleri dışında yaşamaya çalışanlar ahlaksızlıkla suçlanarak dışlanabiliyor. Hatta olaylar sosyal bir linçe dönüşebiliyor. Anlatıya bu açıdan bakınca Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanını hatırlatıyor. Kitle psikolojisinin baskın yaptırımını. İstenmeyen ve ötekileştirilen kişilerin kitle tarafından yok edilmesini ya da terk etmeye zorlanmasını. Böylece anlatı düz bir polisiye olmaktan çıkarak diğer romanları ve psikolojik-sosyolojik metinleri hatırlatan, katmanlı ve metinlerarası göndermelere açık bir yapı kazanıyor.
Harper karakterlerin psikolojik yapılarını da vurgulamaya çalışmış. Hızlı akan olay örgüsü ve -polisiye türe özgü- gizemlere adım adım ulaşılması nedeniyle çok detaylı çözümlemeler yapılmamış romanda. Ancak davranışların ya da tutumların gerisinde yatan içsel yapı başarılı bir şekilde yansıtılmış diyebilirim. İnsanları dış görünüş ya da sosyal statüleriyle değerlendirmenin nasıl yanılgılara yol açabileceği de irdelenmiş. Hırs, kıskançlık, kumar tutkusu gibi kişisel zayıflıkların insanlara neler yaptırabileceği. Görünenin ardında karanlıkta kalan gerçekler olabileceği. Ön yargı ve geçmişe ait iç hesaplaşmaların insanı kör edebileceği. ‘’Gözlerini açman gerek, hem de bir an önce. Geçmişe öyle dikkatli bakıyorsun ki gözlerini kör ediyor.’’
Kitabın mekanı bağnaz ve kapalı bir yapıya sahip diyebileceğimiz Kiewarra kasabası. Büyük şehirlerin keşmekeşinden bıkan çoğu kişi, küçük bir kasabada yaşamayı hayal eder. Betondan uzak, doğal ortamda kendi yetiştirdikleriyle beslenmeyi, araba egzozu yerine çiçek kokularını solumayı tercih eder. Ancak kitap küçük bir kasabada yaşamın hiç de sanıldığı kadar kolay olmadığıyla yüzleştiriyor bizi. Büyük şehirlerin kalabalık ve kaotik yaşamı insanı her ne kadar boğsa da doğaya dönerek sakin bir hayat sürmek hayal edildiği gibi olmayabilir. Kasabanın her gün aynı olan, sıkıcı, sarı sıcak yaşantısıyla baş edebilmek, durağanlığa alışabilmek de kaotik olabilir kimi zaman. Doğanın zor şartlarıyla baş edebilmek ayrı bir çaba gerektirir. Bunu kuraklıkla gün ışığına çıkarmış Harper. Yağmur yoksa ürün yok, para yok. Doğal yaşam için insan yetisinin çok üstünde bir güçle, doğa şartlarıyla savaşmak gerekir bazen.
‘’Çiftlik sanki daha önce hiç ölüm görmemiş gibiydi. Onlar için bir hayvan cesediyle insan cesedi arasında çok az fark vardı. Kuraklık o yaz, sinekleri seçeneklerle şımartmıştı. Yağmur yoksa yem de yok demekti: Yemin yokluğu da, küçük kasaba yakıcı mavi gökyüzü altında bir gün daha kavrulurken, zor kararlar verilmesine neden oluyordu. Çiftçiler, ‘Bu döngü bozulacak’, diyordu. Bu sözcükleri bir tılsım gibi, birbirlerine ve kendi kendilerine alçak sesle dua eder gibi tekrar ediyorlardı. Ağaçsız arazideki açıklıkta bulunan ceset en son ölendi. Evin dış kapısı davetkar bir şekilde ardına kadar açık olmasına rağmen, sineklerin çiftlik evindeki iki cesedi bulmaları biraz zaman almıştı.’’
Kitapta çok dikkat çekici bir başka ayrıntı da hikâyenin geçtiği Avustralya’da günlük yangın riskinin takip edilerek halka duyurulması. Ülkemizde her yaz yangında kaybettiğimiz ormanları düşününce, böyle erken uyarı ve risk değerlendirme çizelgesinin gelişmişlik göstergesi olduğunu düşünmeden edemiyor insan.
Kurak, bir cinayet romanı. Psikolojik çözümlemeleri barındıran, toplumsal yapıyı irdeleyen, doğaya duyarlı olmaya davet eden ve elinizden bırakamayacağınız. Sürükleyici bir polisiye-macera. Ve daha ötesi.
|
- Bu Kitabı Ateşten Koruyun: Fahrenheit 451 - 26 Nisan 2018
- Sonuçta bir direniştir yaşamak; Ernesto Sabato Üzerine - 31 Mart 2018
- Nefes Kesici Bir Gerilim: Kurtulan Kızlar - 21 Mart 2018
FACEBOOK YORUMLARI