Yirminci Yüzyılda Şiirimizin Starı Kimdir?

Nazım’ın kurduğu tek kişilik şiir örgütü çoğul yüzlüdür…. Ve hala o örgüt illegaldir! Bu yüzden Nazım’dan şiir starı olmaz.

Öncelikle altını çizerek belirmem gerekir ki, başlıktaki soru, kışkırtıcı bir amaçla seçilmemiştir. Ya da çeperde kalmış bir kalemin keskin feveranları da değildir. Başlıktaki sorunun ne olmadığı üzerine belki daha bit yüz satır daha sıralamak olası. Ancak olası cümleleri okurun tahayyülüne bırakarak, bu başlığın bir sorudan öte, bütün fotoğraflara bir kere daha bakmanın motivasyonu olmasının amaçlandığını söyleyebilirim.

TİMAŞ
TİMAŞ

Şiirin fotoğraf karesine giren, yani görünür olanların endamları, yüzlerini seçilip seçilmediği, zamanla silikleşmiş olup olmadığı… gibi bir merak saikidir cümlenin özü.

Bir şey daha, yakın zamanda epey tartışılan ve Cengiz Gündoğdu’nun çok emek verdiği “Edebiyatta star sistemi” tartışmasına da bir gönderme söz konusu değildir.

Şiirde star olur mu?

Başlıktaki soru asimetrik olunca, elbet bu sorudan yeni sorularda türeyecektir. Şiiri merkeze alan çokça cevap müptelası için aslında bu soru yanlıştır. Çünkü şiirde star olmaz, denecektir. Bir popüler kültür kavramı olan starlık zaten başlı başına şiire düşmandır. Hatta öyle düşmandır ki, zamanın şairinin “Folklor şiire düşman” özlü sözünden mülhem, starlık şiirin özüne karşıt bir haldir. Bu konuda; yani popüler kültürün aslında kültür olmadığı, modüler mobilyayla eşit ve hatta daha fazla bir ekonomi politik/ pazar işi olduğu konusunda da yüzlerce cümle sıralayabiliriz. Üstelik bunların hepsi de doğru, haklı ve yerindedir.

Bu başlığın altında yatan bunlar da değil. Ya nedir? Her dönemde, her yüzyılda, her şiir neslinde görünen bir fiili durumdan söz ediyorum. Görünür olanın fiili hali demek daha doğru olabilir. Bir yanıyla da görgül olan saptamalar, örneğin kendisine star muamelesi yapılan şairler, ya da kendini star gibi sunanlar… dahası, star olduğunu düşünenler, star olacağı düşünülenler, belli kesimlerin ve grupların starı… Görüldüğü gibi bu görgül saptamalarda listeyi uzatabiliriz. Ancak böylesi bir geçekliğe ille de olumsuzdur demek durumunda da değiliz. Çünkü “star” konumundaki şairin öznel/ estetik yanlışlığı bir yana, bu olgunun varlığıyla, şiirin okura ulaşmasında, kitap “piyasasında” kendine yer bulmasında yarar da sağlanır. Pragmatizm bazen iyi bir şeydir.

Objektife takılanlar

Şiir ve star ikileminde, olası tartışmayı ya da tartışmaları önlemek, en azından savunma bariyeri oluşturmak için buraya kadar yazılanlar ne yeterlidir ve aslında ne de gereklidir. Çünkü bu konu çok su kaldırmakla, ne denli girizgâh yapılırsa yapılsın pek işe yaramaz. Bu nedenle, sözü uzatmadan bazı şairlere objektifi yönetmekte yarar var. Bu objektifin öznel bir objektif olduğunu da anımsatarak!

Yirmi birinci yüzyıl diye başlamışken, öncesine kısa bir bakış atmak gerekir.

Dünya henüz star kavramını kurgulamamışken, bizim şair-i azamımız vardı. Bir Osmanlı bürokratı olan Abdülhak Hâmid Tarhan, neredeyse Makber gibi tek bir şiirle şair-i azam unvanının sahibi olmuştur. Şairin sahip olduğu bu büyük unvanın sonraki zamanlarda rüzgârla uçup gitmesi, şiir ve starlık ikileminde, şiir kefesinin ağır bastığına iyi bir örnektir. Ahmet Haşim içinse, şiirleri starlığa yeterli olsaydı bile, şizoid kişiliği böyle bir konum için pek uygun değildir. İzleyen dönemde Yahya Kemal Beyatlı için belki starlık derecesinde bir ilginin var olduğu söylenebilir. Belirtelim ki Yahya Kemal’e gösterilen, starlara layık ilgi, onun şiirlerini “bozmaz.”

Yahya Kemal’den sonra Nazım’ı anmamak olmaz. Starlık kavramı Nazım zamanında da henüz üretim aşamasına gelmemişti. Ama popüler kültür üretimi çoktan başlamıştı. Ancak, Nazım gibi bir has şairin aynı zamanda bir de “saf” şairi olması, şimdiki zamanın star kalıpları için bakacak olsak bile, şairimiz hiç de uygun bir profil değildi. Starlar hep taklit edilir, zaten taklit edilsin diye sürümü yapılır. Hep söylenegelen bir söz vardır; Nazım’ı taklit etmek. Oysa Nazım, taklidi olanaksız bir şairdir. Tıpkı Ahmed Arif’in taklidini olanaksızlığı gibi.

Nazım şiirde bir çağ açıcıdır. Ve açtığı çağ henüz kapanmamıştır. Bu açılmış çağ şiirinin olsa olsa içeriği yeğlenebilir. Yoksa taklit edilmez. Çünkü Nazım şiirini öyle örgensel bir dil ve anlam içinde örgütlemiştir ki, o örgütü bir şairin kendi şiirinde “çözmesi” yani sentezlemesi çok zordur. Nazım’ın kurduğu tek kişilik şiir örgütü çoğul yüzlüdür. Yani çok kişiyi, kişiselliği ve olanca toplumsallığı içinde içine alır. Ve hala o örgüt illegaldir! Bu yüzden Nazım’dan şiir starı olmaz.

Ahmed Arif’ten söz etmişken, belirelim ki, bir dönemin ve bir durumun şiirini evrensel bir dille yazmıştır. Bu beceri de taklit edilemez. Dibi pek tutmaz bir sepete benzeyen bir genelleme yapalım; taklit edilemeyenden de star olmaz!

Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat üçlüsü için de starlık uzak bir haldir. Onların öncü nitelikleri başlı başına starlığa engeldir. İkinci Yeni şairleri için de aynı şeyi söylemek olası. Yalnız Cemal Süreya’nın belli bir “orta sınıf” kesimi için neredeyse starlığa varan bir kabullenilişi olmuştur. Belki çok iddialı bir öngörü; Cemal Süreya Türkiye’de değil de Kapıkule ötesinde bir ülkede yaşamış olsaydı, bir Zizek, bir Eco olması işten bile değildi! Aynı değerlendirmeyi kısmen Attila İlhan için de yapabiliriz.

Yetmişli yıllarda dizeleri duvarlara slogan olarak yazılan şairimiz Ataol Behramoğlu, o yıllardaki ve şimdiki zamandaki geniş beğeni ve izlenme çeperine karşın star değildir. Ama, özellikle yetmişli yıllar için şiirin starı olmasa da, şiir katarının ivmesini arttıran bir özelliği olmuştur. Sloganlı duvarlar solgun bir sağırlığa dönüşmüştür. Duvarları herkesin sevmemesi olgusu starlığa engel bir haldir. Şair “doğru piyasa” ve okuru değil, doğru safı seçmiştir ki bu da starlık koşularının ağır ihlalidir.

Yetmişli yıllar biterken, yıkılmış bir imparatorluğun adıyla ortaya çıkan Murathan Mungan gerçek bir star –hem olumlu hem olumsuz anlamda- olabilecekken, onun da önünü 12 Eylül darbesi kesmiştir.

12 Eylül demişken, hapishane koşullarında şiirini oluşturan Nevzat Çelik de starlık için hedefe çok yakın şairlerden biridir.

Nevzat Çelik “hepimiz” adına içeride olup, içeride kendi şiirini yazdı. Biz, “hepimiz” duygusuyla onu ve şiirlerini öncelikle kalben kabul ettik. Estetik olarak bir kaygı duymadan, kalben kabuldü bu. Şiirini bir söylem olarak aldık şairden. Sonra zaman geçip, dışarıda eskyi fazla sürdürmeyip, yine “kendi” şiiriyle yola devam edince, starlık yolundan dışarı fırlatıldı. Kitabının kurbağalı bir ad olmasının bunda payı var mıdır? Bir şair ve yazar olarak diğer kitaplarına ilgi gösterilmek istenmedi. Oysa, yukarı ve ileri bir çizgiydi izlediği.

Şiirin ağır adlarında Enis Batur, bir star profiliyle değil, bir otorite profiliyle gündemimizdedir. Daha çok, künt bir iktidar gibi. Üstelik, istese pek çok şiir starı da yaratabilir bir rütbeye sahip. Bütün bu istihza kokan değerlendirmeler karşın, Türkçe’nin halen en farklı şiirlerini yazan şairlerden biri olma özelliği de yine üstada ait.

Farklılık konusunda k. İskender de kendi kulvarını yaratmış bir şair. Yine o da, Nevzat Çelik gibi hemen hemen star olacakken, olmamışlardan. Şiir toprağında onu tanımlamak gerekirse, niteleme “büyük” değil, “özel” olmalı. Özelliği, özel bir şiir yazıyor oluşundan. Ama seslerle kurduğu şiir ve kavramlarla, sözcüklerin çoklu, kübik kullanımıyla oluşturduğu imge dünyası, sözlerin ve kavramların eskimesiyle birlikte, şiirin de eskimesi tehlikesini taşıyor. Ayrıca, özel olanı anlaması zor bir “genel” kitlenin, starını da anlaması zor olacaktır. Bütüncül insandan çok, anlatmış olduğu “insan fragmanları” söz konusudur daha çok. İşte bu insan fragmanlarını geniş bir okur/hayran kitlesi çözmekte zorluklar yaşayabilir.

Yakın zamanlara gelmişken, Yolmaz Odabaşı da önemli bir star adayı. Ancak o da neredeyse star eşiğini geçmişken, dönüp kendisiyle kavgaya tutuştu. Kendisin insan haliyle, kendine dönük bir kavga. Bu, starların yapacağı bir hareket değildir. Ve starlar kendi insaniliğini gösterirse, yapılan bağışlanacak bir kusur değildir. Yazı adına övünç olsa da. Aynı değerlendirme üç aşağı beş yukarı Ahmet Erhan için de geçerli. Ahmet Erhan kendisiyle kavgasını daha ileri götürüp, içsel bir kavgadan öte etiyle, bedeniyle kavgaya tutuştu.

Buraya kadar hep erkek şairleri sıraladık. Ülkede hiç mi kadın şair yok? Gülten Akın, Nilgün Marmara, Arife Kalender, Ayten Mutlu, Leyla Şahin, Lale Müldür, Sennur Sezer, Bejan Matur, Gonca Özmen, Zeynep Köylü, Birhan keskin, Oya Uysal, Didem Madak… Şiirleriyle kendilerini var etmelerinde sorun yok. Ancak bu “başarı” mevcut erkek egemen dünyada onlara starlık kapısını asla açmaz. Ne de az biraz muktedir olma konusunda hiç şansları yoktur. Kadın şairler nasıl da farklı bir şiir yazıyorlar. Bu ayrım tartışmalı olsa da, burada kullanıyorum. Erkek şairlerin birbirlerine benzeme oranı ve riski, kadın şairlerde neredeyse hiç yok. Benim için bu ilginç bir sonuç. Kadının analitik bakışı erkeğe göre daha geniş sanki. Ne varki, edebiyat alanı ile sokak arasında, erkek egemenlik söz konusu oldu mu fark sıfırlanıyor ne yazık ki. Edebiyat fallik dili ve anlayışı temizleyemiyor.

Elbette ülkenin şairleri bu isimlerden ibaret değil. Dağlarca, İlhan Berk, Behçet Aysan, Metin Altıok, Şükrü Erbaş, Ahmet Telli, Yaşar Miraç, Enver Gökçe, A. Hicri İzgören, Süha Tuğtepe, Metin Cengiz… ve daha pek çok – ve daha pek çok has şairi burada anmaya bile gerek yok- şairimiz starlık giysinin yırtıp atacak bir kişiliğe sahipler. Dolayısıyla starlık biraz da, şaire yapışan bir hal gibi geliyor…

Belki başlığı biraz değiştirmek gerekir; kim star olmak ister? Kim star olabilme koşullarına sahip? Bu arada yinelemek gerekir ki, sorunun bir alt anlamı olarak, popüler anlamı dışında, olumlu nitelikte bir starlıktan söz ediyoruz. Daha öncede değindiğimiz gibi, şiirin okura, geniş çevrelere ulaşasında farklı edimleri ile çokça öne çıkmak aslında çok kötü bir şey değil.

Bunca isim içinde, Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan, Nevzat Çelik, küçük İskender, Ahmet Erhan, Yılmaz Odabaşı gibi isimler, starlık ve yirminci yüzyıl bağlamında tartışılabilecek isimler gibi duruyor.

Böyle bir listelemeyi içinde bulunduğum, erken yirmi birinci yüzyıl için ben yapamıyorum. Popüler kültürün toplumun tüm katmanlarından, bireylerin tüm benliğine kadar her yeri sardığı bu zamanda, bir popüler kültür kavramı olarak, şiirde starın olmaması iyi mi, kötü mü? Benin kesin bir yanıtım yok. Bildiğim bir şey var; şiir gerilemekte. Hatta söz gerilemekte. Bu gerileme içinde şiirimizde de yakında bir starın ortaya çıkması olasılığı oldukça zayıf görünüyor.

Yıldızsız notlar:

  • Bu yazıda akademik disiplinden uzak kalınmıştır.
  • Bu yazıda şairlerin adlarının dizilimi, yazıda aldıkları yer konusunda önem/değer/öncelik gibi ölçütlere asla yer verilmemiş, rastlantısal bir ele alış yeğlenmiştir.

Sabri Kuşkonmaz
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Cenk Çalışır’dan Polisiye Öyküler: “Her Temas Bir Öykü Bırakır”

Read Next

“Sensin Canımda Çırpınan Zaman”

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram