Güncel diliyle bizi evimizde hissettiren, cümlelerin sıcaklığı ve acıların gerçekliğiyle gözümüz doluyken bizi gülümseten bir güzel doksanlar kitabı “Lakin İyi Yaşadık”
Doksanlar… 1970’lerin sonunda doğan, benim de içinde yer aldığım kuşağın lanetli yazgısı. Lanetli olması kötü olmasından değil, farklılığıyla, o garip duygusal derinliğiyle peşimizi bırakmamasından. Sıradan kötülüğün sıradan iyiliğin yerini henüz almadığı zamanlar. İyi olmanın meziyet değil yemek içmek gibi elzem olduğu yıllar.
Doksanlar… Kültürel aurasından siyasetine, yenilip içilenden aşklarına kadar bir otantik dünyaydı o. Bunu şimdilerde anlıyoruz. Sümerbank diye bir yerden kumaşlar alınıp elbise diktirilmesinden, walkman’in pili bitmesin diye kasetleri bir kalemle ileri geri sarmamızdan, sadece aşkımızı söyleyebilme cesaretini bile aylar sonra bulmamızdan, dostlukların tam gün olmasından, ülke politik olarak bir bataklıktan geçerken bile mücadele eden kadınların ve erkeklerin bulvarlarda ve meydanlarda boy göstermesinden biliyoruz onun kendine haslığını. Kendi döneminin sinikliğiyle belki de en iyi baş eden kuşağı yetiştirmesinden biliyoruz Doksanlar’ın farkını.
Şimdilerde kırklı yaşlarına merdiven dayayan bu kuşağın sosyal medya da debelendiğine bakmayın güzel çocuklardır onlar hala. Varsa arızaları hayattan vazgeçmedikleri için, bu yolda çokça örselendikleri için vardır. Sadece maddi olarak değil, daha başka yokluklarla sınandıkları için de vardır o yaralar. Ayşen Aksakal’ın “Lakin İyi Yaşadık” kitabındaki öyküler işte bu insanları anlatıyor. O kuşağın içinden birisi olarak yüreğimize dokunuyor Ayşen Aksakal. “Yeryüzünün lanetlileri”ni yani bizi, bize anlatıyor.
Kitap on beş öyküden oluşuyor. Her birinde farklı karakterler ya da olaylar anlatılıyor. Hepsi birbirinden güzel dünyaların yaratıldığı öyküler bunlar. Dostluklar, apartmanda komşularla kurulan komün, yokluk içinde kotarılan bir tiyatro oyunu, haksızlığa ve kötülüğe direnen gençler…
İlk hikayede anıların tozlu sandığı açılıyor. Bu sandık kitap boyunca bize eşlik edecek. Bazen solmuş bir resim çıkacak içinden bazen de kimbilir hangi dost meclisinden hatıra Bitlis Sigarası.
Anılar sandığının açılması yeni bir bağlangıç anlamına geliyor aynı zamanda. Artık taşınamayan bir yük, hakkı verilemeyen bir geçmişin usulca kenara bırakılması… Hayatın telaşında zamansızlık hastalığına yakalanmış da olsak, bizi biz olmaktan alıkoyan çalışma çarkının içinde öğütülmeye yüz tutmuş bile olsak ihmal edilebilme lüksümüz yok anılarımızı. Bu yüzden kimi zaman derin bir nefes alıp yeniden başlamalı hayata. Yeni bir sayfaya yazılmalı öyküler.
“Sürekli bir yerlere yetişme, bir iş yetiştirme, iki saat sonrayı planlama,yarını ayarlama, haftaya da sağ çıkma derdindeyim. Geçmişi düşünmeye vaktim yok. Bir hatıranın esintisine kapılıp, tarihini, o günkü havayı, üstümdeki kıyafeti, karşımdaki sureti hatırlayıp sonrasında kendimi ağlarken ya da gülerken bulmaya fırsatım yok”
Her öyküyle birlikte teker teker çıkmaya başlıyor, artık nesneliğini yitirmiş, her biri kişisel tarihimizin bir anına denk düşen insan yüzleri ,mekan isimleri ve yüreğimize attıkları çentiklerle anılaşan o güzellikler. Ayşen Aksakal bunu öykülerin arasına yazdığı küçük bölümlerle gerçekleştiriyor “Lakin İyi Yaşadık” da. Anılar sandığının karıştırıldığı bu bölümler hep eski hikayelere, yurt-kur çarşaflarına, olur da çalınırsa geriye birazı kalsın diye bölüştürülen paralara, derme çatma öğrenci evlerine bağlanıyor. Gözün değdiğinin öyküsü hatırlanıyor
Anılar sandığından çıkan filtresiz Bitlis Sigarasın’dan camcı Ali Amca’ya;
“ ‘Bir dal sigaran var mı?’ Diyebilen insan ‘biraz vaktin var mı?’ da der. Kendini açabilen, insandan medet umabilen insandır. Ama ‘Bir dal sigaran var mı?’ dediğinde zorla elindeki tüm paketi cebine sokan insan sadece Ali Amca’dır”
Pahalı bir şarabın yıllardır o kutuda saklanan mantarından, kadın kadına derin dostlukla içilen bir akşama;
“İçiyorduk kadın kadına. Biz kadın kadına içerken üzümler kahkaha atar ardımızdan. Şarapsa üzümleri kendi ayaklarımızla ezmiş, rakıysa elceğizimizle imbiklemiş gibi içeriz. Kadehi ve içkiyi değil kendimizi inciterek içeriz. Sözler beklemez hiç kalbimizde, ışığa tutup kadehleri, mayhoşluğumuza şükredek içeriz.”
Eski yıpranmış bir afişten bin bir zorlukla kotarılan tiyatro oyununa;
“Oyun çok etkili oldu. Bir iki pürüz çıktı tabii. Birincisi okulumdan izlemeye gelen arkadaşlar, polisi oynayan çocukları görünce; Yılmaz, Erhan, Gözde ve Engin’i bizim okulun sivilleri sandı. Biraz arbede çıktı. Mecburen gözaltına almak zorunda kaldık! Gerçekçi olsun diye gözaltına alacağımız iki kişiden biri olan mahalleden işçi abiye heyecandan kumpası anlatmayı unutmuşum. İşçi hali ile destan gibi direndi bizim çocuklara, merdiven korkuluklarını söktü gözaltına alınmamak için. ’Faşizme karşı omuz omuza’ ve ‘işkenceye karşı direnişte birleş’ sloganları neredeyse İstiklal’den duyuldu. Cidden basacaklar kültür merkezini diye aklım çıktı.”
Yolculuk ediyor “Lakin İyi Yaşadık” daki öyküler.
Everest Yayınevi’nden çıkan “Lakin İyi Yaşadık”, hüzünlendiren ama her şeye rağmen gülümseten öyküler barındırıyor. Zamanın yıkıcılığına yenilen güzellikleri anımsatıyor. Dünya çirkinken bile insanların güzel olabileceğini, hayata iz bırakmanın aynı zamanda ona tutunmak anlamına geldiğini de fısıldıyor bize.
Güncel diliyle bizi evimizde hissettiren, cümlelerin sıcaklığı ve acıların gerçekliğiyle gözümüz doluyken bizi gülümseten bir güzel doksanlar kitabı “Lakin İyi Yaşadık”
Yazının bitiminde son bir alıntı…
“Bir kapıdan içeri adım attığında gözüne ilk çarpan, abesliklerin uyumuysa anlarsın ki girdiğin hane bir öğrenci evidir. Hayatımda akıllı mimarların elinden çıkmış nohut oda bakla sofa öğrenci evi görmedim zaten. Sonu görünmez koridorlar, salondan büyük holler ,penceresi unutulmuş odalar, demiri takılmamış balkonlar, arka odasında kazan daireleri, yerin altı, terasın ortası gibi saçma sapan evlerdir öğrenci evleri.
Öyle olmadıklarında da, ikinci el toparlanmış eşya, marjinallik peşinde toparlanıp değerlendirilmiş kamu malları, annelerin atmaya kıyamadığı Retro perdeler, vintage halılar…”
Değil mi ki 90’lı yıllarda yaşanılan hayatlar da derme çatma bir öğrenci evine benzerdi. Yarım yamalak bir sürü şeyden tastamam bir hayat yaratmaya çalıştığımız o virane dünya…
- Lakin İyi Yaşadık
- Yazar: Ayşen Aksakal
- Türü: Öykü
- Baskı Yılı: Eylül 2016, 1. Baskı
- Sayfa Sayısı: 134 Sayfa
- Yayınevi: Everest Yayınları
- Doldur be Mastori, doldur be Barba - 9 Ocak 2017
- Rilke’den Heykeltıraşın Kitabı; Auguste Rodin - 29 Ocak 2017
- Tuvalden Altıpatlara Van Gogh; Son Mektuplar - 26 Aralık 2016
FACEBOOK YORUMLARI