
İçerik ve görsel açıdan şu ana kadar okuduğum çocuk kitaplarından çok farklı olan bu kitap benim için özel bir yere ve anlama sahip.
Distopik bir başlangıcı var kitabın. Her şeyin satılık olduğu dünyada, çocuklar da eşya gibi satın alınıyor. İyi aileler iyi çocuklara sahip olmak istiyorlar. Sumru Sıkıntıyı Yutma derslerinden yıldızlı pekiyi ile okulundan mezun olmuş, Kalite Onay Belgesini aldıktan sonra Tayfun Bey ile eşi Ferda Hanım’a satılmıştı. Tayfun Bey Devasa Holding’te Kaytarma-Kayırmaca müdür yardımcılığından müdürlüğe terfi etmeyi bekliyordu. Müdürler ya toplantı yapıyor ya da ikinci çocuklarıyla hava atıyorlardı. Herkesin ikinci çocuğu almaya gücü yetmiyordu ama Tayfun Bey altta kalmamak için ucuzluktan da olsa ikinci çocuğu almalıydı. Kitapta yoğun bir şekilde sistem eleştirisi göze çarpıyor.
Pırlanta Kolejinden mezun pırlanta gibi bir çocuk olarak tanıtılan Fırat’ı alıp eve getirdiklerinde, Fırat’ın pırt yaptığını fark ettiler ve iade etmek istediler fakat indirimli satıştan alındığı için iadesi mümkün değildi. Bu sebeple Fırat’ı toplum içine çıkarmadan önce kardeşi Sumru’nun onu çalıştırmasına karar verdiler. Şöyle dedi Tayfun Bey Fırat’a : “Bunların hepsi senin iyiliğin için. Eğitim dediğin övgü ve cezaya dayanır. Herkes aferin almak için çabalar, cezadan kaçmak için kendini tutar! Kendini tutmaktan ne kastettiğimi anlıyorsun umarım!”
Zamanla Sumru ile Fırat arasında kardeşlik duyguları oluşmaya başladı. “Peki gerçek kardeşler ne yapar? Birbirlerine sırlarını anlatırlar. Anne babalarını çekiştirirler. Kıkırdayıp gülerler. Kavga edip tekrar barışırlar. Oyun oynarlar”(sayfa 73)
Fırat bir gün içindekileri tutmayıp söylediğinde rahatladığını fark etti. “Fırat pofladı. “Müdür olmak neden bu kadar önemli?” diye sordu. “Bence kimse bu yüzden çocuk sahiplenmemeli. Keşke çocuklar ailelerini kendi seçebilse..” (sayfa 95)
Bundan böyle Sumru’nun Fırat’a yaptırdığı Yutma Tutma Egzersizlerinin yerini Fırat’ın Sumru’ya öğrettiği İçindekileri Serbest Bırak Çalışmaları alır. Öğrendiklerini diğer arkadaşları ile paylaşırlar. Her zaman fikirlerini söylemelerini öğütleyen Fırat’a şöyle der Nezih: “Ama benim fikrim yok ki. Ne düşüneceğimi annemle babam bilir” (sayfa 100). Bundan sonra sürpriz gelişmeler olur ve kitap mutlu sonla biter.
Tayfun Bey’in terfi alamayacağının müdüründen öğrendiği kısım çarpıcı :”Ardından yüzüne buz gibi bir gülümseme oturtup Yalaka Bey’i yağcılık ve ispiyonculuktaki üstün başarısından dolayı müdür yaptığını söyledi. “Biliyorsunuz Nezih adında bir oğlu var. İkinci çocuğunu ise ta Sömürgistan’dan getirtecekmiş.” (sayfa:110)
Anne ve babaların bu kitabı okumasının çok faydalı olacağını düşünüyorum. Samimi bir şekilde ebeveynliklerine dair düşünmeye sevk edecektir. Gerçekte çocuklarımız için yaptığımız aktivitelerin (tüm o doğum günü organizasyonları, beybişovırlar), aldığımız kararların (okullar, kurslar) ne kadarı onların gerçekten iyiliğini ve mutluluğunu sağlamaya yönelik, ne kadarı hava atmak ve “el alem ne der” içindir. Peki onları tanımak için yeterince vakit ayırabiliyor muyuz, onları dinliyor muyuz, farklılıklarını kabul edebiliyor muyuz? Kitabı okuduktan sonra bu soruları ve benzerlerini kendime sordum.
Resimler için kolaj tekniği kullanılmış; beyaz bir kağıda kurşun kalemle çizilmiş çoğunluğu çocuk figürlerin kesilerek sayfalara yapıştırılmış görüntüsü var. İçerik ve görsel açıdan şu ana kadar okuduğum çocuk kitaplarından çok farklı olan bu kitap benim için özel bir yere ve anlama sahip.
![]()
|
- Artık Bir Kitabım Var - 5 Nisan 2018
- 1980’lerin Nijeryası’nda bir hikaye: Benimle Kal - 13 Şubat 2018
- Martıya Uçmayı Öğreten Kedi - 28 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI