Roy Jacobsen’in Barrøy Adası’ndaki yaşamı anlatan romanı “Görülmeyenler” bir adanın hayatınızı ve kararlarınızı nasıl etkilediğiyle ilgili.
Anakaraya yakın olsa bile dört yanı sularla çevrili bir kara parçasında yaşamak, farklı alışkanlıkların, tutumların ve ilişkilerin gelişmesine neden olur. Yaşamadım ama güzellikleri olduğu kadar güçlükleri olduğu da kesin. İnsanın kendini kuru kalabalıktan, koşturmacadan izole edip sessizliğin tadına varması için biçilmiş kaftandır adalar. İstanbul’u baz alırsak lodosu, ulaşım sorunları, pahalılığı ve modern yaşama alışmış insanların vazgeçemedikleri – alışveriş merkezleri, bankalar, atmler, vb. – sorun teşkil etse de insan ilişkilerinin güçlülüğü bakımından ada yaşamı takdire şayandır.
Yine de doğa bana açar kollarını nasıl olsa deyip yanına alacağı üç şeyi sıralayan insana “Kimse bir adayı terk edemez; ada fındık kabuğunda bir evrendir, orada yıldızlar karların altındaki çimenlerde uyur,” (Jacobsen 2016: 18), “Adalıların başkalarından daha sabırlı olması gerekir,” (Jacobsen 2016:34), “Bir konuk bir özlem yaratır. Adalılara bir şeylerden yoksun olduklarını, o gelmeden önce de bir şeylerin eksikliğini çektiklerini, gittiğinde bu yoksunluğu hissetmeyi sürdüreceklerini anlatır,” (Jacobsen 2016: 54) ve “Bir adada sessizlik hiçbir şeydir. Ne kadar derin bir etki yaparsa yapsın kimse ondan söz etmez, kimse hatırlamaz, kimse ona ad koymaz. Henüz yaşarken görülebilen en küçük ölüm kırıntısıdır,” (Jacobsen 2016: 72) sözlerini anımsatmakta yarar vardır.
Norveç’in kuzey batı sahilinde yer alan Barrøy Adası da tek bir ailenin, bu insanlara ait hayvanların, mahsullerin, korkuların, umutların ve düşlerin hem dayanağı hem mengenesidir. Barrøy Adası yirminci yüzyılın başına kadar kendini dünyanın geri kalanına açamamış Norveç’in prototipidir aslında. Hans Barrøy adayı ve aileyi anakara ile diğer adaya bağlamak üzere bir iskele yapma derdindedir. Para kazanmak, hayatta kalmak zordur. Tabiatın öfkesinden yalnızlığın sessizliğiyle arınmak yorucudur. Evin kızı Ingrid bir süre sonra zengin ama emeğin anlamını bilmeyen bir ailenin çocuklarına bakmaya gider ve iki yetim çocuğun annesi olarak geri dönüp babasının cennet haline getirmek için uğraştığı adanın kraliçesi olur.
Roy Jacobsen’in Barrøy Adası’ndaki yaşamı anlatan romanı “Görülmeyenler” bir adanın hayatınızı ve kararlarınızı nasıl etkilediğiyle ilgili. Dede Martin’den tutun da torun Lars’a kadar ailenin her üyesi adada hayatta kalabilmek için mücadele ederken bir yandan da varlığını anlamlandırma peşinde. Ancak hikȃyenin esas kahramanı ada, Barrøy Adası. Ada; psikolojik etkilerinin yanı sıra içerdiği sembollerle de ailenin hayatının özü durumunda. Minimalist bir yaklaşımla var olmanın kaygısı dile getirilen, kȃğıda dökülen. Ada yaşamı çetindir, örneğin “İlk kış fırtınası bambaşka bir şeydir. Her seferinde aynı görkemdedir, korkunç bir ciddiyetle gelir, geçen yıl da başlarına gelmiş olmasına karşın, hiç buna benzer bir şey yaşanmamış gibidir. ‘Anılardan silme’ kavramı buradan gelir, nasıl olduğunu unutup gitmişlerdir, çünkü bu cehennemi ellerinden geldiğince kazasız atlatıp olabildiğince çabuk belleklerinden çıkarıp atmaktan yapacak başka bir şey yoktur.” (Jacobsen 2016: 38)
Roman boyunca üç yaşından itibaren izini sürdüğümüz evin kızı Ingrid’in ada yaşamı, okul hayatı, sorumlulukları boyunu fazlasıyla aşar. Okur, önce modern dünyanın avantajlarını göz önünde bulundurarak izlediği Norveçli Balıkçıların ellerini kullanan reklamın da etkisiyle belki de buna bıyık altı güler ancak sonra yirminci yüzyılın başında Norveç’in kuzey kıyısında yer alan bir adada çocuk olmanın, hayatta kalmanın, babanın eve gelmesinin, annenin ve hatta babanın yerine geçmenin, sorumluluk duygusunun, sevginin, öfkenin, umudun ne olduğunu öğrenmesi anlamına geleceğini görecektir. Ingrid evin tek çocuğu olduğu için annesinden kadın babasından erkek işlerini, okuldan da önce bir adalı olarak yüzmeyi ve öğretmeninin tabiriyle aptalca göründüğü için gülmemeyi öğrenir. Her şeye rağmen Ingrid büyüdükçe yaşadığı adayı yeryüzü cennetine çevirmenin yolunu kalbinde görecektir.
“Hans Barrøy üç şey düşlemişti: motorlu bir tekne, daha büyük bir ada ve başka bir yaşam. İlk iki düşünü sık sık anlatırdı tanıdığı tanımadığı herkese, sonuncusundan hiç söz etmemişti, kendine bile. Maria da üç şey düşlemişti: Daha çok çocuk, daha küçük bir ada ve başka bir yaşam. Kocasının tersine sık sık sonuncusunu düşünürdü ve ilk ikisi zamanla giderek silinip yittikçe üçüncü büyümüş, ağırlaşmıştı. Kocası öldüğünde buna pişman olmaya başladı. Bir düşe pişman olmak insanın yapabileceği en yıkıcı eylemdir. İşlerin altından kalkamadığı için adanın çok büyük olduğunu düşündüğüne pişmandı. Daha çok çocuk istediğine pişmandı, Ingrid’i vardı.” (Jacobsen 2016: 174) Çünkü dünyada on iki yaşındayken bile elinden Ingrid’den daha çok şey gelen bir çocuk yoktu.
- Görülmeyenler
- Yazar: Roy Jacobsen
- Çeviri: Deniz Canefe
- Türü: Roman
- Sayfa Sayısı: 180 Sayfa
- Basım Tarihi: Mayıs 2016
- Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
- Marat’ın Yahut Fikret’in Ölümü - 6 Mart 2017
- Bir Ağacı Bütünüyle Görmek… - 20 Şubat 2017
- Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi! - 23 Ocak 2017
FACEBOOK YORUMLARI