
Afgan Savaşı’nda Amerikan ordusunda savaşmış, sonra gazeteciliğe ve romancılığa yönelmiş ABD’li Elliot Ackerman “Bedel” adlı kitabında bir Afgan’ın gözünden Afgan Savaşı’nı anlatıyor.
Savaş, insanlar avcılık ve toplayıcılığı terk edip çiftçilik ve tarımsal üretime, yerleşik düzene geçtiği zaman medeniyetle (?) birlikte doğmuştur. Tarım ve hayvancılık için gerekli olan örgütlenme ilkel savaşları sürdürebilmenin yolu olarak benimsenmiştir. İlk Çağ’da kabileler arası çatışmalardan ibaret olan, Orta Çağ’da milisler ile paralı askerlerin oluşturduğu özel ordular tarafından küçük lakin yoğun alanlarda cereyan eden, Yeni Çağ’dan itibaren ise ulus devletlerin bünyesindeki millî ordularca yürütülen savaşın kitlesel boyutlara ulaştığını görürüz. Tarihsel süreçte ölmemek için öldürmek düsturuyla başlayan eylem günümüzde kendi adına birilerinin savaşacağından emin olan koltuk sahiplerinin hırslarıyla biçimlenmektedir.
‘Büyük balık küçük balığı yer,’ misali hayatta kalabilmek adına en güçlüler; en iyi yiyeceğe ve en iyi barınağa sahip olmak ister. Fakat ihtiyaçlar sonsuz, kaynaklar sınırlı olduğu için en iyi olanı elde etmek adına verilen mücadele insanları mutlak çatışmaya götürür. İki taraf arasında verilen bu mücadele eninde sonunda kazananın yaşayacağı, kaybedenin öleceği veya köleleşeceği bir dünya yaratır. Kimine göre savaş insan doğasından kaynaklanan ve “yok edilmesi mümkün olmayan” bir “kusur”, kimine göre ise modern dünyanın açgözlülüğü ve ahlaksızlığıdır. Nihayetinde savaşlar kolonizasyon sürecinin ve kapitalizmin ölümcül sonucudur. Öldürmek, dövüşmek, savaşmak… Bunların haklı olduğu kimi anlar belki vardır ama sivillerin kurban edildiği savaşa kim haklı diyebilir?
Afgan Savaşı’nda Amerikan ordusunda savaşmış, sonra gazeteciliğe ve romancılığa yönelmiş ABD’li Elliot Ackerman “Bedel” adlı kitabında bir Afgan’ın gözünden Afgan Savaşı’nı anlatıyor. Kitabın hemen başında ebeveynlerini bir saldırıda yitiren Aziz ve Ali adında iki kardeşle tanışıyoruz. Sonra Aziz anlatmaya başlıyor, hikȃye “Militanlar bizi Amerikalılardan, Amerikalılar bizi militanlardan korumak için savaşıyordu. Böyle korununca hayat tehlikeli oluyordu,” (Ackerman 2016: 19) diyen bu Afgan çocuğun etrafında biçimleniyor, savaşı bir çocuğun gözünden film izler gibi seyrediyoruz.
Gerçekler karmaşık ilişkilerle çözümleniyor, bedel uğruna başlayan askerlik nihayetinde ülkenin gerçekliğiyle yüzleşiyor. Afganistan otuz yedi yıldır savaş halinde, gençler barışı hiç görmedi, barış onlar için bir hayal, dahası savaş onların yaşam biçimi. Aziz, ağabeyinin bakımını sağlayabilmek ve ailesinin bedelini alabilmek uğruna ABD destekli bir orduya katılmak zorunda kalıyor, onun penceresinden sadece savaşı değil savaşın ekonomisini, bu ekonominin içinde oluşturduğu yeni yapıları – komutanları, aracıları, muhbirleri – savaş sırasında bu unsurların birbirini ezerek nasıl yükseldiğini görüyoruz. Romandaki tek Amerikalı Mr Jack gizemli, güçlü, karanlık bir figür. Derin ilişkilere sahip ve Afgan grupların hepsiyle iletişim içerisinde. Bir prototipi olarak ABD’nin Afganistan’daki çabalarını temsil ediyor gibi.
“Bir Amerikalı askerin bir Afgan’ı anlamasına imkan var mıdır?” diye soranlarınız olabilir. Ancak şunu göz ardı etmemeliyiz: “Bedel” Aziz’in hikayesi, bu hikȃye kardeşlerle ilgili, savaşla ilgili, sevdiğimiz insanların hayatlarını güvence altına almak için neler yapabileceğimizle ilgili. Ali’nin yürüyememesiyle, Feride’nin sakat koluyla ilgili. Ali “Nefret ettiğim, yok etmeyi dilediğim şeye mi dönüşüyordum?” (Ackerman 2016: 133) diyerek kendini sorgularken “Mobiletler, cep telefonları ve birkaç çatıda boy gösteren ev yapımı çanak antenler başka, daha modern dünyaların ulaklarıydı. Ama bu ilerleme, sahte bir ilerlemeydi. İlerleyeceğimiz mesafeyi değil, savaş her şeyi mahvettiğinde gerileyeceğimiz mesafeyi ölçmeye yarıyordu,” (Ackerman 2016: 141) derken savaşın vahametini kanıksıyor.
Politikacılar birleşmeyi değil bölünmeyi destekledikleri, bir grup insanı bir diğer grup insana karşı olması için teşvik ettikleri sürece savaş tüm unsurlarıyla sürekli kendini besleyen bir hal alır. Savaş, siyasetin başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devam ettirilmesinden ibarettir. Evet, savaşlar ideolojiyle başlıyor ancak yıkımla sona eriyor. Bir savaş otuz yıl boyunca sürüyorsa bunun ‘insanların iyiliği’ için olduğuna kimseyi inandıramazsınız.
- Bedel
- Yazar: Elliot Ackerman
- Çeviri: Algan Sezgintüredi
- Türü: Roman
- Basım Tarihi: Nisan 2016
- Yayınevi: April Yayıncılık
- Marat’ın Yahut Fikret’in Ölümü - 6 Mart 2017
- Bir Ağacı Bütünüyle Görmek… - 20 Şubat 2017
- Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi! - 23 Ocak 2017
FACEBOOK YORUMLARI