Bedenin Güncesi ya da Benim Bedenim Benim Kararım

Daniel Pennac’ın Ayrıntı Yayınlarından çıkan Bedenin Güncesi kitabını okumak asla yanıt veremeyeceğim milyon tane soruyu üşüştürdü zihnime. Bir kitaptan başka ne beklenir ki? Al bir soru daha. Milyon bir.

Daniel Pennac’ın Bedenin Güncesi kitabını okurken ülkemiz gündemi çocuk tecavüzleri, çocuk istismarı, üstünü kapatmaya çalışan koca koca adamlar ve kadınlarla doluydu. Ensestin, pedofilinin, ‘namus’ nedeniyle edilen intihar haberlerinin arasında ruh sağlığımızı korumaya çalıştık, çalışıyoruz.

Ensar’ın, İmam Hatiplerin, Sema Ramazanoğlu’nun, Sıbyan Mekteplerinin özne olduğu haberlerin arasında sessiz sedasız bir intihar yaşandı geçen hafta. Ağrı’da Sağlık Meslek Lisesinde okuyan Oya Yaşar adlı bir genç kız yaşadığı taciz sonrası çevresinden kimseyi buna inandıramamış, bir de belli ki hiç destek görememiş ve yaşamına başörtüsüyle son vermişti. Bu ikinci denemesiydi.

Bedenin Güncesi’ni okurken günlükler, günlük tutma, beden, kendi bedenim üzerine düşünürken zavallı Oya Yaşar’ın ilk intihar girişiminin sonrasında defterine yazdığı notlar aklımın bir köşesine sözcüğün gerçek anlamıyla saplandı kaldı. Kimse ona yaşadıklarının kendi suçu olmadığını anlatmamıştı, kimse utanç duyması gerekenin kendisi değil bu aşağılık fiile sebep olanlar olduğunu söylememişti. Kimse ona bedeni üzerinden yaşadığı aşağılanmanın yüzlerce yıldır kadına bakışın bir sonucu olduğundan bahsetmemişti. O nedenle güncesine taciz sonrasında hissettiklerini değil tanrıya karşı gelmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu yazmıştı. Tanrıya kendisini affetmesini söylerken yaşadığı suçluluk psikolojisi ve çıkışsızlık öyle net ki günlüğün yalnızca o parçasından bile intiharın tekrar edileceği hissedilebiliyordu. Çünkü Oya kendi bedeni hakkında hiç düşündürülmemiş, yaşaması olası tehlikeler (!) hakkında hiç bilgilendirilmemiş bir bireydi. Bildiği tek şey verilen canın yalnızca veren tarafından alınacağıydı. Bunu canıyla ödedi.

“Bana verdiğin canı almaya çalıştım. Ama ihanet ettim. Beni Affet. Allah’ım bi daha öyle bir şey düşünmeyeceğim. Bir daha öyle bir şey yapmayacağım Allah’ım. Sana söz veriyorum. Çok saçma şeyler yaptım. Çok saçma hareketler yaptım. Çok büyük hatalar yaptım. Allah’ım sen beni afet. Sana yalvarıyorum. Bana yardım et. Beni afet. Hep yanımda ol. Sana yalvarıyorum. Allah’ım sana söz veriyorum. …” (Basından)

Günlükler, Günceler ve Yaşam

İnsan ne zaman kendi bedeni üzerine düşünmeye başlar? Doğduğu andan itibaren mi? Ne zaman? Yürümeye başlama deneyimimizi kaçımız hatırlıyordur? Dizimizi ilk yaraladığımız günü. Acı biberi tesadüfen ya da bilinçli ilk ağzımıza attığımız anı. İlk astım krizimizi kaç yaşında geçirdiğimizi, orta kulak iltihabının kafamızın en çok hangi bölgesini zonklattığını.

Büyük kısmımız doğum gününü dünyanın en önemli olayı haline getirir. Dünyanın umurunda olmayabilir ama kendisi olmadan bir dünya tasavvur edemez çoğumuz. Evlilik yıldönümleri, ilkokula başladığın sene, işe başlama günü gibi kanıtlanabilir günler, hatırlamak- hatırlamamak üzerinden tartışmalara bile neden olur. Pennac Bedenin Güncesi kitabında resmi olarak bir yere nakşedilmiş olanlara eğilmiyor. Kaydedilmemiş olanın peşine düşüyor.

“Başlangıçta, insan hiçbir şey bilmiyor. … Hayvanlar gibi bön. Öğrenilmeye ihtiyacı olmayan şeyler: nefes almak, görmek, duymak, yemek, işemek, sıçmak, yatmak ve uyanmak. Dahası var! Duyuyoruz ama dinlemeyi öğrenmek gerekiyor. Görüyoruz ama bakmayı öğrenmek gerekiyor. … Öğrenmek her şeyden önce bedenine hâkim olmak demektir.” (Sayfa; 30)

Günce’nin 13 yaş kısmında yer alıyor bu cümleler. İnsan ömrünün Başlangıç diye bahsedilen noktasına o kadar yakın ki.

Yeni doğan bir insan yavrusunu gözlemleme şansına sahipseniz çoğunca şaşkınlık içinde kalırsınız. Sizin üzerine hiç düşünmeden yapıp geçtiğiniz kimi eylemleri aylar süren çalışmalardan sonra öğrenirler. Tam bir insan modeli olarak doğup aslında modelin kimi uzuvlarını kullanmayan, kullanamayan bebeğin, yavaşça insanlaşma sürecine tanık olursunuz. Sırt üstü yatırıldığında saatlerce pozisyonunu değiştiremeyen, kolu altında kalsa çıkaramayan, iki bacağı olduğu halde yürüyemeyen bir varlık.

Daniel Pennac Bedenin Güncesi’nde öğrenme sürecini, öğrenme sürecini etkileyen faktörleri ve iradenin önemini anlatıyor.

12 yaşında korkularıyla yüzleşmek üzere yola çıkıyor.

“12 sene, 11 ay, 18 gün                         28 Eylül Pazartesi 1936

Bir daha korkmayacağım, bir daha korkmayacağım, bir daha korkmayacağım, bir daha asla korkmayacağım.” (Sayfa; 19)

Pennac’ın yakın arkadaşı ve aynı zamanda kitapta kimi başlıklarda adı geçen Lison’un babasının günlükleri kitaba konu olan. Daniel Pennac kitabın girişine düşülen notta kitabın oluşmasına Lison’un karar verdiğini ve Bedenin Güncesi’nin böyle ortaya çıktığını belirtiyor. Kurgu mu gerçek mi bilmiyorum.

Günceye düşülen son not 87 sene 19 günlük olduğu tarihe ait. Kahramanımız 87 yıllık ömrü boyunca bedeni ve bedeninin işleyişi hakkındaki sorgulamalarını, onu değiştirmeye ve düzeltmeye çalıştığı durumları aktarıyor defterler aracılığıyla.

319 sayfa boyunca soluk soluğa, soru soruya takip ediyorsunuz kitabı. Kusmanın kendisine ne hissettirdiğinden, ayaklarını ıslatmadan nasıl işeyeceğine, dışkısını yaparken hissettiklerinden, âşık olduğunda vücudundaki değişikliklere, eli kanadığında kendisi bayılıyorken neden bir başkasının bayılmayıp bunu son derece normal kabul ettiğine kadar birçoğumuzun belki de hiç üzerinde durmadığı konuları ayrıntılarıyla anlatıyor.

Kitaba konu olan dönem bir taraftan bir kişinin kişisel tarihi olurken diğer yandan insanlık tarihi açısından taşların yerinden oynadığı, milyonlarca bireyin hayatında onulmaz yaralar açılan bir dönem. Yazar o döneme ilişkin takvimsel bilgiyi ancak dönemin kendi bedenine yaptığı etkiler üzerinden anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’da direnişçilere katılıyor örneğin. Fakat o kadar alelade geçiliyor ki bu bölümler günlükte. Açıkçası bu durum başlangıçta klasik bir okuyucu açısından rahatsız edici olsa da –ki ben rahatsız oldum itiraf ediyorum- bir süre sonra kesinlikle bunun olabilecek en doğru yöntem olduğunu anlıyorsunuz.

Seni bana karşı bile koruyacağım!

Ansiklopediden kestiği bir resmi dolabına asıp kendi bedeniyle karşılaştıran kahramanımız şöyle sesleniyor bedenine;

“…Seni bana karşı bile koruyacağım! Seni kaslandıracağım, sinirlerini güçlendireceğim, seninle her gün ilgileneceğim, hissettiğin her şey ile ilgileneceğim.” (Sayfa; 24)

Günce’yi okurken başka birçok şey yanında kendi yaş dönümlerinizi ve o dönemler -eğer varsa- kendi günlüğünüze düştüğünüz notları düşünüp kederleniyor, çocukluk ve ilk gençlik dönemine özlem duygularıyla sarmalanıyorsunuz.

Korumak, güçlendirmek ve ilgilenmek üzere söz verdiği ‘beden’i hakkında yazan Daniel Pennac’ın Bedenin Güncesi bir solukta okunup bitiyor fakat etkisi uzunca süre devam ediyor.

  • Bedenin Güncesi
  • Yazar: Daniel Pennac
  • Çeviren: Dilan Kırat
  • Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
  • Sayfa Sayısı: 319
  • Basım Yılı: 2016

Güzella Bayındır
Takip için
Latest posts by Güzella Bayındır (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Duru Akan Bir Su

Read Next

Simenon’dan beş Maigret macerası birden!

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram