
Düşkıranlar’ı alt etmek için en yıkıcı eleştirmeni, Devrim’i arıyoruz.
Düşkıranlara savaş açmış B. Sadık Albayrak’ın yeniden basılan kitabı hakkında yazmak için oturup kalkıyorum. Kalkıp yeniden oturuyorum. Kitaplarını evirip çeviriyor, yeniden oturup kalkıyorum.
Yazı yazmaya aşina olanlar beni anlayacaklardır. Kimi insanlar, olaylar hakkında yazı yazmak zordur. Kimi kitaplar hakkında yazmanın zor olduğu gibi. Klavye başına oturursunuz, çay almaya der kalkarsınız. Tekrar oturur ‘dur bi sigara içeyim’ der yeniden kalkarsınız. Böyle böyle son ana kadar sizi zorlar da zorlar. Hem yazarı tanıyıp hem de kitaplarının içeriğine vakıfsanız katmerli bir durum ortaya çıkar.
B. Sadık Albayrak’ın kitabı Düşkıranlar için anlattığım ruh haliyle geçtim masa başına. Yıllar önce ilk baskısını okuduğum kitapla ilk karşılaşmam ve satın almam içerikten biraz bağımsız olmuştu. (2000 yılı) İlk baskıyı kapaktaki Ara Güler fotoğrafı ve fotoğrafın hikâyesine çarpılıp almıştım. Kapağını beğenerek almış ama içeriğini de çok severek ve büyük bir merakla okumuştum. Ele aldığı konular ve bunları ele alış biçimi muazzamdı.
Tekelci Burjuva Kültürü Üzerine İncelemeler üst başlığıyla çıkan Düşkıranlar’ın ikinci baskısı geçtiğimiz yılın Kasım ayında Doğu Kitabevi tarafından yapıldı. O gün bugündür de hakkında bir yazı yazmaya çalışıyorum.
Düşkıranlar her ikisi de çok önemli iki Önsöz’ün yanında, Tekellerin Ortaçağında Burjuva Kültürü, Sinemanın Işığında Silinenler, Ezilenlerin Terbiye Edicisi Mizah ve Yol Yazıları adlı dört ana başlıktan oluşuyor.
Önemli alt başlıkları içeren başlıklar; özellikle 90’ların kültürel ortamını, entelektüel camiada yaşanan tartışmaları, bunun günümüzdeki izdüşümlerini anlatıyor. Heykelde, edebiyatta, sinemada ve tiyatroda yapılan tartışmalar; izleyici/okurla sanatçının, eleştirmenin kimi kez birebir yürüttüğü kalem kavgası B. Sadık Albayrak’ın düzgün Türkçesi ve çözümlemeli diliyle gözünüzün önüne seriliyor. Dönemi benim gibi bu tartışmalardan haberdar geçirmiş olsanız da hiç o döneme yetişmemiş olsanız da çoğunlukla burnunuzun direği sızlıyor. Ülkedeki kültürel ortamın dönüşümüne şahitlik ediyorsunuz, sermayenin, liberalizmin ve gericiliğin bir ahtapot gibi her alana nüfuz ettiğini her bir makaleyle birlikte tekrar hatırlıyorsunuz.
“Seksenler Türkiye’si tekelciliğin yerleşme sürecini yaşadı. Bu süreç kültür ve sanat alanında da yaşandı. Doksanlar ise, tekelleşmenin kültür sanat alanında bütün boyutlarıyla görülebildiği ve bu alandaki kırıntı özgürlükleri de yok ettiği bir dönemi başlatıyor. Bu süreçte Yapı Kredi Bankası’nın rolü önemli.” Düşkıranlar; sayfa 92
Yaşadığımız dönemin sığ tartışmalarını, sanattan, kültürden ve estetikten kopuk yöneticilerin aydın tanımlamalarını okuyor, izliyoruz.
“Akıldışı bir şuuraltının iktidarında Türkiye, yeni gerçeğini ve yeni aklını arıyor. Bu aklı geliştirmek için başvuracağımız kitaplar devrim tarihleri olacaktır.” Sayfa 236
Bizim Sadık
Albayrak’ın isminin önündeki B harfini, kullanılmayan bir ilk ad olduğunu sanıyordum. Kitap üzerine çalışmaya başladığımda sanal âlemden okudum hikâyesini. Düşkıranlar’ın Yol Yazıları bölümünde de anlattığı son derece ironik aynı zamanda metaforik bir öyküsü var bu B harfinin.
“Bu yazı tamamlanmamış bir yazı. Yolda, şenlikler ve katliamlar ortasında yazıldı. Zonguldak bir şenlikti, Safranbolu, mimari bir katliamın dondurulmuş imgesi. Sivas yolunda İnsancıl Okuma Tiyatrosu bir şenlikti. Bu kanlı kentin ortaçağ güruhu bir otelde hapsettiği Pir Sultan yolcularını taşlarken, onların gül atacak dostları bile yoktu.” Sayfa 239
Zonguldak’ta İnsancıl Dergisi emekçilerinin katıldığı bir imza günü var. Bu imza gününe 93 yılının İslamcı yazarı, günümüzün ise ünlü dünürü Sadık Albayrak’ın imza günü diye gelenler oluyor. O gün bu karışıklıktan canı sıkılan Sadık Albayrak elimizdeki kitabın Yol Yazısı bölümüne epigraf olarak aldığı Nazım Hikmet’in dizelerindeki gibi davranıyor.
“Adınız onların adına benziyorsa/ Adınızı değiştirin”
Adı B. Sadık Albayrak oluyor. Bizim Sadık Albayrak.
Yol Yazısı Sivas’a gidişi anlatıyor.
Yoldaki durakları, geceyi, karanlığın hissettirdiklerini.
Madımak’ı, yakılanları, yakanları, aydınımızı, duruşunu ve tarihsizleşen insanı, insanlaşmaktan geriye düşenleri anlatıyor.
2 Temmuz 1993: AKP’nin Fragmanı adlı bölümde nasıl bu noktaya geldiğimizi yazıyor Albayrak.
Sadık Albayrak, ismini “onların” isminden ayırırken bir yandan da ince bir çatlak gibi gözüken ‘farkın’ nasıl benzersiz bir yarılmaya ve yıkıma neden olduğuna dikkat çekiyor. Yıllarca mağduru oynayan bir güruhun yakıcı, yıkıcı ve yok edici bir kitleye dönüştüğünü ve ayrışmanın gerektiğini gösteriyor.
Tekellerin Ortaçağı
Bu tanıtım yazısı Düşkıranlar üzerine olmakla birlikte Bizim Sadık yalnızca tek bir kitapla mücadele etmiyor. Kültürel iklim, sanat, üretim, sanatçı kavramları üzerine düşünenlerin, siyasi mücadele yürütenlerin mutlaka okuması gereken başka kitapları da var. Fırtına İkliminde, Okuma Yazmanın Izdırapları, Cinayet Olan Edebiyat adlı yine Doğu Kitabevi tarafından basılmış çalışmaları da okunmayı, feyz alınmayı bekliyor. Değil mi ki hepimiz aynı şeyi en yıkıcı eleştirmeni arıyoruz. O zaman son sözü de ilk söz gibi Albayrak’a verelim.
“Tekellerin ortaçağındayız, karanlıktayız. Yollar bozulmuş, insanlar arasında toplumsal ortaklıklar dağıtılmış, düşlerin uzak yıldızları karartılmış, çıkışı arıyoruz. Düşkıranlar’da, “düşkıranlara” karşı yirmi yıldan beri süren bir savaşın güncesini okuyorsunuz; edebiyat cephesindeyiz. Estetik kalkışmanın en köklüsünün yolundayız. Devrimcilere ulaşmaya, devrimi aramaya yazgılıyız.
Düşkıranlar’ı alt etmek için en yıkıcı eleştirmeni, Devrim’i arıyoruz.” (Düşkıranlar; Sayfa 15)
- Düşkıranlar- Tekelci Burjuva Kültürü Üzerine İncelemeler
- Yazar: B. Sadık ALBAYRAK
- Yayınevi: Doğu Kitabevi
- Sayfa Sayısı: 304
- Yayın Yılı: 2015
- Çağatay Yaşmut’tan Moda Cinayetleri - 16 Şubat 2019
- Bir Sevgi Masalı ve Organik Kitaplar - 19 Ocak 2019
- Domingo’dan Böcek Çılgınlığı - 12 Aralık 2018
FACEBOOK YORUMLARI