Bilimkurgu romanların televizyona ve sinemaya çeşitli nedenlerle ve hızla uyarlandığı günümüzde, bu kurguların değer kaybetmemesi için ne izlediğimizi ve ne okuduğumuzu bilmek oldukça önemli.
Bilimkurgu, özellikle teknolojinin gelişmesi, sinemada ve televizyonda görsel efektlerin ve ses efektlerinin gittikçe daha gerçekçi hale gelmesiyle herkese dokunmaya başladı. “Bilimkurgu sevmiyorum.” diyen herhalde pek az insan vardır. Henüz Star Trek’in parladığı yıllardan itibaren bilimkurgu takip eden ve okuyan bilimkurguseverlerin bir kısmı ise bu durumdan oldukça şikayetçi. Özellikle romanların hızla sinemaya ve televizyona uyarlanması ve bu uyarlamaların önemli bir kısmının sadece gişe kaygısıya yapılarak romanların kalitesini düşürmesi de bilimkurgu severler için rahatsızlık veren konulardan biri.
Eserleri hızla sinemaya ve televizyona uyarlanan klasik bilimkurgu yazarlarından biri de Douglas Adams. Adams özellikle eğlenceli üslubu ve kitaplarında kullandığı komedi unsurları ile bilimkurguya kara mizah katarak genç okurlar arasında oldukça popüler hale geldi. Ancak onun da kaderi birçok yazarla benzer oldu: Martin Freeman’ın başrolünü üstlendiği Otostopçunun Galaksi Rehberi, kitapların başarısını yakalayamadı. Ancak geçtiğimiz yıl bir Douglas Adams klasiği daha ekrana uyarlanmaya başladı: Dirk Gently’nin Kutsal Dedektiflik Bürosu. Dizinin kitabın başarısını yakalayıp yakalayamacağı ise henüz tartışılıyor. Biz de yazının geri kalanında bu tartışmalara küçük bir katkı koyacak ve dizinin kitap serisinin hakkını verip vermediğini tartışacağız.
Dirk Gently‘nin dedektiflik bürosu nedir, ne değildir?
Öncelikle Dirk Gently’nin dedektiflik bürosu, “kutsal” değildir. Kutsal diye çevrilmesinin nedeni “kutsallı şeylerin” ilgi görmesinin yanı sıra orijinal dilde “holistic” kelimesinden kaynaklı bir durumdur. Dirk Gently’nin dedektiflik bürosu aslında “holistic” yani “bütünsel”dir.
Dizi ise kitaptaki olayları birebir canlandırmak yerine bu “bütünsellik” fikrini ve Dirk Gently karakterini konu alarak farklı olaylar inşa ediyor ve kitap serisinin devamı niteliği taşıyor.
Dirk Gently’nin maceralarına henüz dalmamış olan okurlarımız için bütünsel dedektiflikten biraz bahsedelim. Dirk Gently, “bütünsel bir dedektif” olarak çözülmesi gereken davaların içinde ya tesadüfen kendini buluyor ya da biri tarafından tutulur tutulmaz o davayla bağlantılı hale geliyor. “Bütünsellik” ise burada her şeyin temelde birbiriyle bağlantılı olması anlamına geliyor. Dirk Gently de dava ile bağlantılı hale gelir gelmez tanışması gereken insanlarla tanışıyor, bulunması gereken yerlerde bulunuyor, tesadüfi olaylarla ve büyük ölçüde beceriksizliklerle çözüme ulaşarak davayı açıklığa kavuşturuyor.
Kitapta Gordon Way’in ölümüyle başlayan olaylar, bir zaman makinesinin ve hortlakların keşfiyle sonuçlanıyor. İngiltere’de, Cambridge’de geçen macerada Dirk’e Gordon’ın hayaleti ve onun bir nevi damadı olan genç yazılımcı Richard Macduff, ve zaman makinesinin sahibi yaşlı profesör Reg Chronotis eşlik ediyor. (Evet, Doctor Who’daki Profesör Chronotis). Dizide ise Patrick Spring isimli Amerikalı bir iş adamının ölmeden önce kendi ölümünü araştırması için Dirk Gently’i tutması ile başlayan olaylar, yine bir zaman makinesinin ve cinayetin keşfi ile sonuçlanıyor.
Dizinin olay örgüsünün kitaba göre aslında oldukça hızlı. Ayrıca kitabın da felsefi alt yapısının diziye oranla daha derin olduğunu da söylemek mümkün. Dizi izleyicileri olarak olayları takip etmekte yer yer zorlanıyor ve bir sürü aksiyonla karşılaşıyorken kitap ise bu süreçte pek çok şeyi sorgulayıp tartışmaya açıyor. Örneğin, her iki kurgunun da çözüm noktalarından biri olan, “zaman makinesinin ortaya çıkarılması” dizinin aksiyona verdiği önemi ve kitabın düşünsel temellerini daha iyi gösterebilir. Kitapta makinenin sahibi olan Profesör Reg, bir mezunlar yemeğinde küçük bir çocuğa hokkabazlık numarası yapıyor. Bu öyle bir numara ki hokkabazlık konusunda az çok fikri olan Dirk, numaranın nasıl yapıldığını bir türlü anlayamıyor ve bunu yoldan geçen küçük bir çocuğa soruyor. Çocuk “Adamın bir zaman makinesi olmalı.” cevabını verince karakter, gayet sade bir biçimde makinenin varlığını keşfediyor.
Bu noktada kitap, çocukların aslında ön yargılardan ne kadar uzak olduğunu, olaylara basitleştirerek bakmanın önemini gösteriyor. Dizide ise zaman makinesinin keşfi için üç farklı harita bulan kahramanlar, gizli geçitlerde mahsur kalıyor, ormanlarda kötü adamlarla savaşıyor ve her yeri kazarak makinenin parçalarını buluyor. Yani kitaptaki gizem daha düşünsel süreçlerle çözülebiliyorken dizi, aksiyona ağırlık vermeyi tercih ediyor.
Bunların yanı sıra her iki kurguda da Dirk Gently’nin bütünsel dedektif olmasından kaynaklı olarak tesadüfler oldukça geniş bir yer tutuyor. Ancak önemli bir fark var: Kitapta “tesadüfler” üzerine bazı tartışmalar yapılıyor ve onların yine düşünsel alt yapısı üzerinde daha fazla duruluyor: “Tesadüf sandığımız biçimler aslında basit kurallara uyan sayıların karmaşık ve değişken ağlarının ürünleridir. Bunların hepsi sayılarla tanımlanabilir.”
Kısacası kurgunun büyük kısmını kaplayan tesadüflere kitapta bilimsel açıklamalar getirilmeye çalışılıyor, diyebiliriz.
Dirk Gently kimdir, kim değildir?
Elimizde biri televizyonda biri kağıtta olmak üzere iki farklı kurgu var. Bu nedenle başlıktaki sorular da birbirinden farklı cevaplara sahip. Ancak her iki kurguda da Dirk Gently, bildiğimiz türden bir dedektif değil. O, davayı çözebilmek için ipucu toplamıyor, tanık dinlemiyor. Dirk Gently’nin Poirot gibi “küçük gri noktaları” ya da Sherlock gibi şaşırtıcı bir gözlem yeteneği ve zekası da yok. Olayları sadece orada bulunarak çözüyor.
Kitapta kendisi ile Sherlock tipi dedektifler arasına şöyle bir ayrım da koyuyor: “Sherlock der ki imkansızı ortadan kaldırırsanız geride kalan şey aradığınız yanıt olur. Ben ise imkansızı ortadan kaldırmak istemiyorum.”
Kitaplardan uyarlanan dizilerde genellikle izlenme kaygısıyla karakterler üzerinde belli oynamaların yapıldığını görürüz. Bu oynamalar bazen hoşumuza giderken bazen de karakteri bozduğu için onları eleştiririz. Sherlock da son dönemlerde oldukça tartışılan karakterlerden biri oldu. Dirk Gently’nin karakteri ise aynı şekilde uyarlama yapılırken benzer oynamalara maruz kalmış. Kitapta karşımıza çıkan Dirk Gently’nin tam bir anti-kahraman olduğunu söylemek mümkün. O, insanları kandırarak onlar üzerinden para kazanan, beleşçi, kibirli ve kurnaz bir karakter. Örneğin, teyzelerin kayıp kedilerini bulmak için bir dedektiflik bürosu kuruyor. Onlara bütünsel bir dedektif olduğu için yaptıklarının sorgulanmaması şartını koyuyor. Kedileri bulma bahanesiyle sürekli bir yerlere tatile ve masraflarını müşterilerine ödetiyor.
Dizideki Dirk Gently ise yine kendince kurnazlıkları olan ancak insanları çıkarları doğrultusunda kullanmayan daha sempatik bir karakter. Ayrıca çok yalnız biri olan ve tek amacı arkadaş edinmek olan Dirk, duyuları diğer insanlara göre daha güçlü olan bir grupla birlikte askeriye tarafından genç yaşta alınmış ve “Kara Kanat” isimli bir projeye dahil edilmiş. Dizi, henüz bu hikayeyi ayrıntıyla açıklamadığı için Dirk’in orada neler yaşadığını, bütünsel bir dedektife nasıl dönüştüğünü bilmiyoruz. Ancak geçmişte yaşadığı kötü anılar dizide bize sık sık hissettiriliyor. Bu da onunla empati kurmamızı sağlıyor.
Douglas Adams karakteristiği: mizahi anlatım.
Duoglas Adams kitaplarını kahkaha atmadan okumak oldukça zordur. Dirk Gently serisi de aynı şekilde yüzümüzü güldüren kitaplardan. Dizi senaristleri de yazarın bu yönünü oldukça iyi kavramış.
Ancak kitap yazmak ve dizi çekmek arasındaki farktan kaynaklanan ayrımlar tabi ki var. Kitabın her edebiyat eserinde olduğu gibi bir anlatıcısı mevcut. Mizahi unsurları büyük ölçüde bu anlatıcı sağlıyor. Onun düşünce akışı esnasında ve betimlemelerinde yaptığı espriler, okuyucuyu güldürürken dizide böyle bir anlatıcı sesini kurmak mümkün değil. Bu nedenle dizi, mizah unsurlarını genellikle karakterler ve replikler ile sağlıyor. Burada Dirk Gently’nin de zaten ortada olan şeylerin sorulmasıyla yine kelime tekrarlarına başvurarak alay ettiğini de görürüz.
Bunun yanı sıra dizide güldürü öğeleri yaşanan olaylar üzerinden de sağlanıyor. Örneğin, dizinin “hiç beklenmedik anlarda ortaya çıkan kargaşa” unsuru, temel güldürü öğelerinden bir tanesi. Todd’un her şeyini kaybettiği, işinden ve evinden kovulduğu, polis nezdinde şüpheli duruma düştüğü ve bir yandan da kardeşinin hastalığıyla mücadele ettiği dramatik bir sahnede, bir anda FBI, CIA ve magandalardan oluşan bir toplamın birbirine girmesiyle silkiniyor ve gülmeye başlıyoruz. Bu şekilde “plotu” parçalayan olaylar da önem kazanmış oluyor.
Toparlamak gerekirse, bilimkurgu romanların televizyona ve sinemaya çeşitli nedenlerle ve hızla uyarlandığı günümüzde, bu kurguların değer kaybetmemesi için ne izlediğimizi ve ne okuduğumuzu bilmek oldukça önemli. Dirk Gently’nin Kutsal Dedektiflik Bürosu da bu uyarlamaların en başarılı olanlarından biri. Dizi, Douglas Adams kurgusuna yaklaştığı ve uzaklaştığı yerlerde izleyiciye keyif vermeye, onu düşündürmeye, şaşırtmaya ve güldürmeye devam edebiliyor. Bu anlamda senaristlerin, kurucu fikrin, yani Adams’ın hakkını verdiğini söyleyebiliriz. Dizinin ikinci sezonuna sayılı günler kala dizi ve kitapseverlerin kulağına küpe olsun.
|
- OYUNU MUAZZAM OYNAMAK - 3 Aralık 2019
- Bir Fantastik Yolculuk: Antika Titanik - 28 Eylül 2018
- Julio Cortázar’ın ince işçiliği; Ayak İzlerinde Adımlar - 21 Şubat 2018
FACEBOOK YORUMLARI