![](https://kitapeki.com/wp-content/uploads/2019/08/03082019-evveli-ve-ahiri-icin.png)
Evveli ve Ahiri İçin isimli kitapta geçmiş veya gelecek güzellemesi yok. Hasımlık ve hısımlıksa tarih boyunca hayatlarımızın gerçeği olduğu için romanın temeli. Kötülük hep var, aşamadığımız kadar, üstesinden gelemediğimiz kadar…
Taşrada yazar olmak kadar taşrada yayıncı olmak da birçok sorunu beraberinde taşır. Dağıtımcılar İstanbul’a toplanmıştır, zaten üç kitap alırlar, o da kitapçıların en görünmez rafında yer bulursa sevindirir. Ama yine de taşrada edebiyatı yaşayan ve yaşatanlar vardır. Hemen burada Bafra’da Edebiyat Nöbeti dergisini çıkaran Celal Karaca ve arkadaşlarını anmalıyım. Bir ilçede aylık edebiyat dergisi çıkartmayı başaran bu arkadaşları kutlamak, dahası desteklemek gerekir.
Yayıncı olursanız…
Eskişehir’de de Dorlion Yayınları var… İnsancıl Sahaf markası olduğu yazılı künyesinde… Türkiye’nin belki de en çağcıl, en güzel kentinde insan birden çok yayıncı bekliyor… ama kitapçı bile bir elin parmakları sayısı kadar. Öğrencinin en çok olduğu, buna da bağlı olarak okuryazar oranının yüksek olduğu düşünülse de, görünen o ki, pek de aydınlık değil durum.
İnanıyorum ki, çok sayıda dosya geliyordur yayınevine. Çok sayıda yazar kitabının yayınlanmasını istiyordur. Dar pazar ve kısıtlı olanaklar nedeniyle birçoğu yayımlanmadan unutuluyordur muhakkak, yazarınca bile.
Birsen Çelikel’i, Eskişehir’e birkaç günlüğüne gittiğimde tanıdım. Kitabını imzalayıp verdi hemen. Tabii, ağırlıklı edebiyat konuştuk, neler yapmak gerekliliğini tartıştık. Çelikel, genç bir arkadaş, heyecanlı ve bir o kadar da cesur. Okuru içine alan, merak ettiren, sürükleyici bir roman yazmış.
Yayınevi, düzeltmeleri kendilerinin yapacağını söylemiş… Ama kitapta da görüleceği üzere birçok hata var, özellikle yazım hatası. Bu tür durumlarda yayınevlerine sorumluluk yüklemenin pek de doğru olmadığını (çünkü birçoğu fazla sorumluluk yükledikleri düzeltmen ve redaktörlerine gereği kadar ne zaman tanıyor ne de hak ettikleri ücreti ödüyor) söyledim. İkinci baskı (ah ki! yapılsa) için düzeltmeye başladığını söyledi.
Kitabın adının değiştirilmesini istememesi de yazarın hatası, bana kalırsa… Çok beğenmiş, çok da savunuyor, ama kendisi de farkında, kapak görseliyle birlikte adı birleşince içeriğini taşımıyor.
Kemal Tahir geldi aklıma…
Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde eğitimin ne denli iyi olduğu, mezunlarının ne denli başarılı olduklarını biliyorum; muhakkak yayınevi yöneticileri de biliyorlardır. Sıradan bir kapak görseli seçmek yerine gerçekten kitabı okuyan bir tasarımcının önerdiğini kullanmamaları için hiçbir neden yok… Hem öğrencilere fırsat tanırlar hem de kapağıyla uyumlu kitaplar daha bir sevilir okur tarafından.
Bu, Çağlayan Yayınevi’nin karşılaştığı bir durumu ve çözümünü getirdi aklıma… Ertem Eğilmez anlatmıştı… Çağlayan, düz kapak yerine görseliyle, tasarımıyla okuru çağıran kitaplar yayınlamak üzere kurulmuştur. Kapak çalışmalarını yapan kişi (ressam) yurtdışına gitmiştir. Kitap çıkacak, ama kapaksız olmaz… Mektup ve telgrafla (teknolojinin engellemesini de unutmamak gerekir, ama titizliğin ve azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz) ulaştıkları ressama kitabın konusunu özetlerler… Ressam çalışmasını gönderir: Yoldan gelmekte olan otobüse pusu kurulmuştur. Çalışma güzeldir… ama bir şey vardır eksik kalan… Kitapta “pusu” yoktur kapaktaki gibi. Kapağı değiştirecek zaman ve/veya fırsat yoktur. Demokrasilerde de çare çoktur. Kemal Tahir’i bulurlar, “aman ağabey, canım hocam… uygun bir yere bir pusu yama”. Kemal Tahir, hem öykünün akışını bozmayan hem de okur tarafından yadsınmayacak bir küçük ekleme yapar.
Paralel kurgu…
“Aynı geçmişi yaşayan insanların artık gelecekleri aynı olmayacak, dillerini ve geleneklerini unutmanın karşılığında yaşayabilmek için gidiyorlar. Başka toplulukların içinde yok olmak olarak yaşayabilmek için terk ediyorlar…” (s.224-225) sanki kitabın ana cümlesi… Günümüzün sosyal, siyasal ve ekonomik sorununun da sonuçlarından birisi…
Milattan Önce 3800 ile Milattan Sonra 1940 paralel kurguyla işlenmiş… Her iki zaman diliminde de insan betimlemeleri öne çıkıyor. İyilikle kötülüğün, umutla hüznün, hayalle gerçeğin çatışması, yer yer çakışması anlatılıyor. Aradan geçen dört bin bilmem kaç yılda ne kötülükler tükenmiş ne de göçler… Tanrılar, peygamberler, gelmiş geçmiş ama kötülükleri yok edememişler. İnsanlar (inananlar mı demeliydim) bütün hayatlarını -kendilerinden öncekiler hatta kendilerinden sonraki kuşaklar da- tanrıların ve peygamberlerin ellerine teslim ettikleri için de bu sıkıntılı yaşamı aşamamışlar. İtiraz eden yok romanda… belki de o, yeni romanının içerisinde Birsen Çelikel’in.
Hasım ile hısım…
Sevgili Sezai Sarıoğlu, yazmayı sürdürdüğü “Yaralama Defteri” çalışmasında, “Cevaplamamız gereken sorulardan biri de şudur: Birlikte ve ayrı ayrı, hangi vakitleri doldurduk, hangi vakti dolduruyor ve hangi vakitleri dolduracağız. Birbirimizle geçirdiğimiz bedeli ödenmiş veya ödenmemiş bunca hayatı, bunca tartışmayı geçici bir ‘oyalanma’ olarak mı anlayacağız. Birbirimizdeki karşılıklarımız nedir? Birbirimizin nesi oluyoruz, ‘hasım’ mıyız ‘hısım’ mıyız? Hayat bazı cevaplarımızı ve örgütlenmelerimizi hükümsüz kıldıysa kime nereye sığınacağız… Bunca güzellediğimiz ‘geleceği’, konuşa konuşa eskitip kalbini kırdığımız ‘geçmişi’ yolda görsek tanıyacak mıyız? Ya da onlar bizi görse tanıyacak mı? Geçmişe ve geleceğe sığınmak en kolayı. Hemen şimdi, yeniden tanışmayı göze alacak mıyız? Kucaklaşmanın ve el sıkışmanın da yeni bir dil olduğunu bilecek miyiz?” diyor. Doğal olarak sordum… her iki yazar da birbirini tanımıyor. Birininki dosya halinde daha… görmesi (bu yazıda yer aldığı kadarıyla) mümkün olacak. Diğerinin kitabını ise öbürü, ben söyleyince merak etti.
Umudunu yitirmeyen…
“Evveli ve Ahiri İçin”de geçmiş veya gelecek güzellemesi yok. Hasımlık ve hısımlıksa tarih boyunca hayatlarımızın gerçeği olduğu için romanın temeli. Kötülük hep var, aşamadığımız kadar, üstesinden gelemediğimiz kadar… Birsen Çelikel, umudunu yitirmeyen, ama kötülüklerden de kaçıp kurtulamayan kahramanlarını anlatıyor. Yeni yazarlara, küçük yayınevlerine bir fırsat tanınması, Birsen Çelikel gibi cesur ve desteklenmesi gereken yazarların önünü açacak, edebiyatımıza da farklı bir bakış kazandıracaktır, inancındayım.
![]()
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019
FACEBOOK YORUMLARI