“Lezzet imiş, her ne varsa âlemde” ile başlayan, sözcüğün tam anlamıyla yazılarıyla insanı acıktıran, o güzelliği tattıran, dahası ağzının sularını akıttıran Faruk Şüyün yeni bir kapı aralıyor, manavındaki meyveleri, aktarındaki baharatları, kuruyemişçisindeki lezzetleri anlatarak; bizlerin de o âlemde yer bulması için…
İnsanın beş duyusuna da seslenen yemeğin yapımından sunumuna, damaktaki güzelliğe güzellikler katmasına bir destek de yazı ile geliyor artık. Annelerin, yemek tariflerinin bulunduğu küçük notlar, günümüzde kitaplar halinde -hem de diyetli, sağlıklı, karın doyurucu nitelikleri belirtilerek- yayımlanıyor. Yemeği yapmak bir hüner, sunmak bir başka hüner, tadını alarak keyifle yemek ise bambaşka… Hayal kurmayan insan tat alamazmış yaşamdan, yemek için de geçerli bu… Okudukça kurduğunuz hayalleri gerçekleştirmenin coşkusunu da yaşayacaksınız.
Faruk Şüyün, yemeğin tarihçesini de göz önüne alarak, hazırlanışından günümüze gelinceye değin geçirdiği değişimleri de belirttiği “Lezzet İmiş Her Ne Varsa Âlemde” ile gazete sayfaları arasında başlattığı “ehlikeyif” niteliğini 2013’ten başlayarak edebiyat okurlarına da göstermeye başladı. Yemeği anlatmak zor, yemeği anlatan kitabı anlatmak daha da zor, hele de bunu edebiyat ile çeşnilendirip (!) yepyeni bir tatla sunmak daha da zor. Şüyün, bunu başarıyor işte.
Sadece “yaşamak” için…
Canlılığınızı korumak için yemelisiniz. Ne olsa yer, ayakta kalmayı başarırsınız… Ancak damak tadı denilen o “annemin yaptığı gibi” dediğiniz, unutamadığınız ama bir yerde bir daha bulamadığınız o coşkulu güzelliği yine yeniden yaşamak bir kültür sorunudur. Faruk Şüyün de o kültüre kapı aralıyor, ipuçları veriyor, hepimizin herkesin o güzelliği paylaşarak çoğaltması için yazıyor.
Neyi nerede, neyle ve nasıl yiyeceğinize kimse karışamaz, ama bir kısım “püf”lere dikkat ederseniz, bilir de kullanırsanız; çok daha güzel, çok daha lezzetli, çok daha keyifli yemek yaparsınız ve/veya yersiniz.
Sadece ayakta kalabilmek için yemek her canlının yaptığı bir eylem… peki, insanın bundan ayrılması gerekmez mi? Gerekir tabii, ayrılmalıdır da…
Maharet ustada (mı?)
Sizin damak zevkinizle benimki, benimkiyle bir başkasınınki uyuşabildiği gibi bir araya bile gelmeyebilir. Genel kabul görmüş olanlar dışında yenilikler garipsenir… Aslında hayatın her anında, her alanında yaşanır bu garipsenme, ama yemekte daha bir fazla sanki… Oysa yeni güzellikler aramayla çıkar ortaya… Ustalık da, o tadı ve/veya güzelliği yine aynı nitelikte sürdürebilmekte… Onun için yeni tatlara, yeni yemeklere, yeni meyvelere, yemişlere açık olmalıyız.
Selim İleri’den yola çıkarak, kendisine “oburcuk” tanımını yakıştıran Faruk Şüyün, “Lezzet İmiş Her Ne Varsa Âlemde”nin arkasından Cemal Süreya’nın şiirce “Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” dediği “Olmazsa Olmaz: Kahvaltı” kitabını çıkardı. İki yıl sonra, Faruk Şüyün, “…Manavı, Aktarı, Kuruyemişçisi” kitabıyla yeniden elimizde… Keyifle okunan, sadece okumakla kalınmayıp muhakkak tadabilmek için fırsat kollatan kitaplar bunlar. Hayattan tat almayı bilmek temelinde yatanı bildiğiniz zaman, edebiyatın kendine özgü hayatı sarıp sarmalamasının yanında hem daha bir keyif alıyorsunuz yediklerinizden hem de unutulmaz oluyor, uzun yıllar sonrasına bile kalıyor. Bir yiyeceğin (bu meyve de olabilir, baharat da… yapım farklarıyla yemek de) tarihini bilirseniz, damağınızda oluşan o tat, unutamadığınız o lezzet de leziz olup, anlam kazanıyor. Yemekten tat almayı isteyen biri için edebiyatla sarılıp sarmalanmış, güneş renginde bir hayal kurduran kitaplar, sizi herkesten ileri taşıyacaktır.
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019
FACEBOOK YORUMLARI