Okumanın bize neler kazandırdığını ve belli kavramlar üzerinde düşünmememiz ve bunu tarih ve ilkler üzerinde anlatması ayrıca kitabı değerli kılıyor.
Her okurun kendine göre bir okuma biçimi, sevdiği kitap türü, metinle bütünleşme koşulları, yazardan beklentisi, kitaptan doyumu ve doyumsuzluğu isteme ve/veya istememe hakkı vardır. Bunu da kendince haklı nedenlere bağlar –ki çoğunda haklıdır– ama iyi okumaların olduğu kadar iyi okurun da olması gerektiğini unutmamak lazım. Biz burada iyi okur şöyle olmalıdır veya böyle olmalıdır tartışmasından uzak durarak, kendimce iyi bir okur nasıl olmalıdır nutkundan çok; dünyanın iyi bir okur olarak gördüğü, yazarlığından çok okurluğuna itibar ettiği bir kişinin; Alberto Manguelo’nun alıntıladığı sözlerine, analizlerine, çıkarımlarına ve bize söylemek istediklerine kulak vereceğiz. Tabi burada belli bir iki başlık üzerinde duracağımızı bilmenizi istiyorum. Zira kitap uzun ve yetkin bir yazı hakkediyor, biz sadece açılışı yapmış olalım.
Kitap nedir? Sorusuyla başlamak sanırım yazının bütünlüğü açısından ve giriş için iyi olacaktır. “Kitap çok şeydir. Anıların ambarı, zamanın ve mekanın koyduğu kısıtlamaları aşma aracı, derin düşünme ve yaratıcılık alanı, kendimizin ve başkasının deneyim havuzu, aydınlanma, mutluluk, bazen de avunç kaynağı, geçmiş, bugün ve gelecek olayların kaydı, bir ayna, can yoldaşı, öğretmen olan, ölüleri yad ettiren, oyalayan, kil tabletten elektronik sayfalara kadar nice kılıklara girmiş kitap, ana kavramlarımızla girişimlerimizin çoğuna uzun zamandır metafor olarak hizmet etmektedir. (s16)” Bu cümlede en çok dikkat çeken şüphesiz kitabı bir metafor olarak kitaba öncelik tanıması.
Manguel, olabildiğince en eski sözlü ve yazılı anlatılardan beslenerek metafor kavramını ve bunun üstünde okurun metaforla ilişkisini ve bununla yazarla arasındaki ilişkisine değinir. Gılgamış Destanı ve İlahi Komedya sıkça başvurduğu iki eser olur kendisi için. Ve özellikle Mezopotamya’nin çok dilliliğine de sıkça değinir. Metaforu kullanma ölçütünü de Cicero’dan alıntılar: “Nasıl giysiler en başında bizi soğuktan korumak için icat edilmiş, daha sonra süs ve şeref için giyilmeye başlanmışsa, metaforlar da yoksunluk nedeniyle kullanılmaya başlanmış ama giderek eğlence için ortak kullanıma girmişlerdir. (S.10)” Burada metaforların kullanma ölçütünü de bize söyler ve bunu haklı nedenlere bağlar. Bir nevi metafor, dilin eksikliğinden çok yoksunluğundan doğan bir ihtiyaç olduğunu bize izah etmeye çalışır.
Manguel kitabında üç ana başlık altında düşüncelerini aktarır. “Bir Gezgin Olarak Okur” bölümünde kitabın tanımına belki de en çok katıldığımız bu görüşü dile getirir: “Dünya okuyabildiğimiz bir kitap olduğuna göre kitap da içinde yolculuğa çıkabileceğimiz bir dünyadır(S.35)”. Burada gözlem gücüne ve sözlerin gerçekliğine değinir. Aynı sayfada Dante’nin eşsiz tarifinden yola çıkarak Galileo’nun 1588 yılında cehennem hakkında bilimsel konuşma yaptığına bile değinir. Bundan çıkarmamız gereken çok önemli çıkarımlar olduğunu hepimiz görüyoruz ve aslında edebiyatın sadece edebiyat olmadığını, okuyabilene, anlayabilene, yorumlayabilene çok fazla şey verdiğine de şahit olmuş oluyoruz. Yani burada yine sözden ve sözün gücünden bahsetmemiz lazım. Gördüklerimizi görmeye sözcükler ne kadar yeterlidir tartışılır; keza Dante’nin şu sözleri aslında çok şeyi anlatıyor bize: “Ah, sözcükler, öyle yetersiz öyle güçsüz ki gördüklerimi söylemeye! Aklımda kalanlar ise neredeyse hiç , gördüklerime göre (S41)” Gözlem gücü bize sözcüklerin gücünü veriyor; eğer doğru sözcükleri kullanabilecek ve onları bir araya getirebilecek kadar kendimize ve bilgimize inanıyorsak.
Kitaba dair söylenecek çok şey var ama ben bu yazıyı okurların buradan değil de doğrudan kitabı okumaları için kısa kesiyorum. ”Gezgin, Kule ve Kitapkurdu” gibi kavramları açıklama konusunda, aslında yazının bize neler öğreteceğini, okumanın bize neler kazandırdığını ve belli kavramlar üzerinde düşünmememiz ve bunu tarih ve ilkler üzerinde anlatması ayrıca kitabı değerli kılıyor. Tüm okurların bu sayfaları karıştırmalarını diliyorum.
|
- Musa’nın Uykusu - 9 Ağustos 2019
- Varoluşun İçsesi: Nefaset Lokantası - 30 Temmuz 2019
- Yürümenin Felsefesi - 6 Temmuz 2019
FACEBOOK YORUMLARI