Saramago Körlük’te yarattığı tedirgin edici ve umutsuz dünyadan rahatsız olmalı ki, Körlük’ün devam kitabı da sayılabilecek Görmek’te daha umutlu bir hava çizer.
Ortaokul okuma parçamız vardı, hatırlarsınız: Görmek ile Bakmak. O parça bize görmek ile bakmak arasındaki farkı birçok yararlı örnek ile anlatıyordu. Bazen baktığımız halde göremeyeceğimizi, görmenin ayrı bir maharet gerektirdiğini, bir şeyi görmek için dikkatimizi o şey üzerine toplamamız gerektiğini vurguluyordu. Yararlı olduğunu kabul edebileceğimiz bu okuma parçası bazı eksikleri yüzünden önemli bir makale olabilme şansını kaçırıyordu elinden. Bakıp da görmeyen kişiye bakan kör denildiği anlatılıyordu ama görüp de sesini çıkarmayanlardan bahsetmiyordu mesela. Gördüklerimizi kanıksamamızdan, yaşanan bütün kötülüklere rağmen sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamımıza devam etmemizden dem vurmuyordu. Toplumun bir körlüğe tutuluşu ilgilendirmiyordu okuma parçasını, körlüğün bir hastalık gibi tüm topluma yayılışı da.
Saramago, körlüğün toplumsallaşmasını anlattığı romanı Körlük’te, okuma parçasının eksik bıraktığı noktaları tamamlar. Saramago’nun derdi burjuva demokrasisi iledir. Modern toplumun pisliklerini örten bir oyun olarak görür bu demokrasi anlayışını. “Körlük” romanı da tam da bu demokrasi anlayışının yarattığı görememe durumunu merkeze alır. Salgın halinde yayılarak tüm bir ülkeyi saran körlük ile ülkede yaşanan kargaşa ve anarşiyi anlatan roman, toplumdaki ahlaki çöküş potansiyelini gözler önüne serer. Toplumsallaşan körlük, kötülüğün örgütlenmesi ve yayılmasının sorumlusudur. Toplumu bu körlüğe iten ise uygar toplumun temel direği sayılan burjuva demokrasi anlayışının ta kendisidir. Sistem bizi körlüğe ikna ederek, özne olma şansımızı elimizden almıştır. Saramago’nun romanı, insanın kendisi olma hayaline yakılan bir ağıttır bu yüzden. Toplumun ruhen körleşmesinin en sonu fiziksel körleşmeyle açığa çıkarıldığı bu metin, umutsuz havasıyla insanı yakalar. Nesnel gerçeklik, tedirgin edici bir dünya yaratılarak ters yüz edilmiş ve ters yüz edilen dünyanın cebinde ne varsa yere dökülmüştür.
Körlük’ten Görmek’e: Gören Bir Ütopya
Saramago Körlük’te yarattığı tedirgin edici ve umutsuz dünyadan rahatsız olmalı ki, Körlük’ün devam kitabı da sayılabilecek Görmek’te daha umutlu bir hava çizer. Bilinmeyen bir ülkenin başkentinde gerçekleşen seçimlerde mahşeri bir yağmurun sonunda bütün seçmenler saat dörtte sandıklara giderler. Seçim sonuçları açıklandığında seçmenlerin %70’inin boş oy kullandığı öğrenilir. Demokrasiye olan inancın sarsılması olarak değerlendirilen seçim bir hafta sonra tekrarlandığında sonuç daha vahim bir noktaya ulaşır: Boş oy oranı %83 çıkmıştır. Bunun bozguncular tarafından örgütlenen bir eylem olduğu varsayımı üzerinden olağanüstü hal ilan edilir ve boş oy kullanma cüretini gösteren şehir lanetlenerek, devlet tarafından kaderine terk edilir. Devlet iradesinin, ordunun, polisin şehri terk etmesiyle bir kargaşa ortamının oluşacağını ve en sonu bu lanetli şehrin dize geleceğini öngören yöneticiler bir süre sonra yanıldıklarını anlarlar. Çünkü lanetli kent, devlet olmadan da kendi düzenini kurabilmiştir. Saramago, bakan köre dönüştürülmüş toplumun, görmeye başlamasıyla birlikte, başka bir yaşamı kurabileceğine dair inancı canlandırır bu romanla. Belediye Başkanı’nın sekreterinin temennisi gerçekleşir kentte: “Rahat olabilmek için uyumak zorunda kalmamak ne iyi olurdu”.
Saramago hem Körlük’te hem de Görmek’te gerçekliğin somut görünümlerini ters yüz eden bir anlatım yöntemi izlemiş. Betimleme ayrıntılarının inanılmaz zenginlikte ve gerçeklikte kullanıldığı iki romanda da gerçekleşmesi olanaksız bir hikaye anlatılır. Burada gerçekçi ayrıntı, Lukacs’ın sözlerini ödünç alacak olursak, görevi tedirginlik yaratmak olan hortlaksı gerçekdışı bir karabasan dünyasını anlatır. Gerçeklikteki bu dağılma kişiliğin dağılmasını yansıtmada kullanılır. Körlük’te toplumun tamamının kişiliği dağılırken, Görmek’te kişiliği dağılan iktidar sahipleridir. Anlatımda kullanılan mesafeli teknik ise somut bir gerçeklikle karşı karşıyaymışız izlenimini yaratır. Anlatıcı olayları tarafsız bir raportör gibi aktarır. Karakterlere karşı mesafesi de – bazen Doktor’un Karısı’nı kayırıyor gibi gözükse de- aynıdır. Marquez, Kafka’nın olağanüstü olayları günlük şeylermiş gibi anlatma yeteneğini örnek almaya çalıştığını söylemişti bir söyleşisinde. Saramago’da aynı yöntemi izlemiş; anlattığı hikâye ile mesafesini koruyarak, gerçekdışı olanı, gerçek ayrıntılardan oluşan bir çerçeveyle kuşatmayı başarmış.
Çıkış Yolu Olarak Görmek
Görmek, sadece burjuva demokrasisini tartışmakla bırakmamış işi. Kapitalist sistemin, iktidar kliklerine dair genel bir çözümlemeyi de önüne koymuş. Medya’dan orduya, büyük patronlardan hükümete bütün iktidar bileşenleri eleştirilmiş metinde. Olağanüstü halin anlamsızlığından, dezenformasyonun çirkinliğine, polisin görevinin suçlu yaratmak oluşundan, ordudaki tartışılmaz hiyerarşinin gereksizliğine birçok iktidar eylemi gözler önüne serilmiş. Üstüne üstlük bu “işte bakın iktidar kötü bir şey” diye bağırarak yapılmamış. Ayrıntılı betimlemeler, yerinde diyaloglar ve metine karşı belirli bir mesafeyle gerçekleştirilmiş bu eleştiri. Mesela hükümetin şehri geceleyin terk etme planı tüm şehrin araçların hareket etmesiyle ışıkları açmasıyla fiyaskoya dönüşür. Bu eylem hem iktidar sahiplerinin pisliklerini gözler önüne sermesi, hem de onların şehri terk etmesinin yaratacağı aydınlanmayı göstermesi anlamında önemlidir.
En başa dönersek, Görmek ve Bakmak okuma parçası Saramago’nun ikilemesiyle birlikte daha bir anlam kazanmış durumda. Saramago, insanlığın karakter flulaşmasını engellemenin yolunun iktidarı yaşamımızdan kovmamızla gerçekleşeceğini anlatmayı başarmış. Körlük ile sistemin içinde barındırdığı ve görmezden geldiğimiz kötülükleri görünür kılan Saramago, Görmek ile bizlere bir çıkış yolu öneriyor.
|
Okuma önerisi!Doğuş Sarpkaya’nın incelemesi; “Ortanca Çocuk Sevgisi”
|
- “Yaz Rehavetinde” Okunabilecek 10 Ayrıntı Yayınları Kitabı - 26 Temmuz 2019
- Hayalete Dönüştürülen Ölülerin Romanı - 30 Nisan 2019
- Akıntıya Karşı Gazetecilik - 22 Şubat 2019
FACEBOOK YORUMLARI