İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt

Taciz ve tecavüzlerin, küçük gelinlerin (Atilla Birkiye, Boğaz’da bir akşamüstü ‘karşı’nın ışıkları pul pul yanarken muhafazakâr iktidarların insanların “mahrem”ini bile engellediğini anlatıyor) artık olmaması için İstanbul’a, sokağımıza, evimize, kendimize bakmalıyız.

“İnsan bir ömür boyu hayal kurarak yaşayabilir. O hayal ânında ‘mutlu’dur da. Kafasının içindekiler bir film ya da bir tiyatro oyununun sahnelenişidir; sanki yönetmen, gerçeği kurgulayan yönetmen, o ân için!” diyor Atilla Birkiye, “İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt”te topladığı denemelerinde.

İstanbulda mavi bir tereddüt

Yukarıdaki alıntıdan yola çıkarsak Atilla Birkiye, hayallerinin İstanbul’uyla günümüz İstanbul’unu iç içe geçirmiş, biz okurlara sunmuş. Kent için bir şeyler düşünmeye, yazmaya başlayınca ister istemez pencereden sokağa bakıyorsunuz, sokaktan diğerlerine, caddelerden meydanlara çıkıyorsunuz. Muhakkak ki o anki düşünceleriniz belirleyicidir, ama o sokak, o gördükleriniz belli anlamda bir sorgulamaya yol açıyor. Sahi, daha dün bu beton yığını bina yerine ağaçlar vardı burada, kuşlar cıvıldaşırdı üzerinde…

Hazin gerçekler…

İstanbul gibi kültürler mozaiği, medeniyetler beşiği bir kenti yazar “mavi” olarak nitelemiş. Hazin gerçekler ağır basınca da ister istemez “tereddüt” olmuş. İçinden geçen Boğaz ile yaşamını bir şekilde muhakkak kesiştiren Atilla Birkiye, aslında belki bu tereddüdüyle yazı yazmanın insanı nasıl da rahatlattığını anlatıyor. Bu tereddütte, iki önemli nokta var, aşılması gereken. Birini zaten biz -mümkün değil- aşamayız, yeniden yaşanabilir bir kent olması… Beton ormanından sıyrılmış; havası, suyu temiz, tarihi ve doğal güzellikleri sergilenmiş bir İstanbul tereddüdü. Diğeri ise “Ey, okur, sen de yaz gördüklerini, yaşadıklarını… anlat. Tereddütlü de olsa belli bir coşku, heyecan, umut taşıyor. Hem zaten değil mi ki okurun kafasında şekillenecek. Hem zaten değil mi ki hayal kurarak yaşıyoruz.

Tren gelir…

Daha düne kadar banliyö treni vardı. Bir dönem çok pis ve bakımsızdı. Tam temizlendi, keyifle ve kuşkusuz seri, hızlı, güvenli ulaşabileceğiz derken kaldırıldı. Artık banliyö olmayacak, olacaksa da soğuk, itici ve her durakta durmayan hızlı tren olacak. Banliyö keyfini -keyfiyle birlikte heyecanını, mutluluğunu- yaşamayanlar için hayal kurabilecekleri cümleler yer alıyor İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt”te. Unutmamalıyız ki, trenle komünizm gelir bu ülkeye… Onun için de yoğun egzoz dumanıyla boğulan, bir yerlere yetişmek için slalom yapan araçların arasından karşıdan karşıya geçmek için helalleşme gerektiren yollarımız var. Yetersizliğini bilmem vurgulamak gerekir mi? Bir parmak uzunluğundaki, bu Bizans eskisi kente yetmeyen metro kim bilir ne zaman bir ağ gibi örecek yer altını?

Taksim ve merkez…

Beyoğlu önemli bir bölge. İstiklal Caddesi önemli bir buluşma mekânı. Taksim Meydanı bu kentin merkezi. Beton gölü yapıldıktan sonra, güneşin altında eziliyor insan geçerken bile. Sonra uzun, upuzun, böğrüne hançer sokulmuşçasına irite edici binalar. Bir de üzerlerinde vinçler var ki… Sahi, niye ben anlatıyorum ki, Atilla Birkiye sihirli sözcüklerle, meraklandırarak, süsleyerek akıcı bir dille serüven halinde anlatıyor.

Dinlerin kardeşliği…

Kuzguncuk’taki, havra ile caminin bir arada bulunmasının aslında bizim kardeşçesine düşündüğümüzün göstergesi olarak gösterilir. Oysa yazar, içten içe bir çekememezlik, içten içe bir kabul edememezlik, içten içe bir gerginlik yaşandığının göstergesi olduğunu ileri sürüyor. İlginç değil mi? Tarihi iyi okumak gerekir… Tarihi iyi okuyanlar aktarırlarken de okuru daha derin ve daha geniş kapsamlı okumaya teşvik ediyor. Bunlara törenler ve bayramlar da dahil.

Geri dönüş…

Hiç dikkat ettiniz mi, eskisi gibi değil hiçbir şey. Muhakkak değişecektir, bu kaçınılmaz, ama ileriye, güzele, doğruya doğru olması gereken geriye doğru gidiyor, düşüyor. 40’lı yıllarda mayolu kadınlar Boğaz’a girermiş… Şimdi bırakın denize girmeyi, yürüyecek bir yer bile kalmadı… Asıl önemlisi ilişkilerde gerileme yaşandı. Gençler özellikle kol kola sarmaş dolaş gezerdi, ama artık el ele bile yürüyemiyorlar. Tutucu baskı Demokles’in kılıcı gibi tepemizde.

Tam da onun için, tam da yazarın keyifle anlattığı o mutluluğu yeniden yaşamak için… Taciz ve tecavüzlerin, küçük gelinlerin (Yazar, Boğaz’da bir akşamüstü ‘karşı’nın ışıkları pul pul yanarken muhafazakâr iktidarların insanların “mahrem”ini bile engellediğini anlatıyor) artık olmaması için İstanbul’a, sokağımıza, evimize, kendimize bakmalıyız. İyi, doğru, güzel ve kuşkusuz gerçek aydınlatacaktır önümüzü…

  • İstanbul’da Mavi Bir Tereddüt
  • Yazan: Atilla Birkiye
  • Literatür Yayınları
  • 213 Sayfa
  • Nisan 2013
Korkut Akın
Latest posts by Korkut Akın (see all)
Vinkmag ad

Read Previous

Kerem Görkem, bir roman yazarak Aile Fotoğrafı çekti…

Read Next

Eduardo Galeano’dan Ateş Anıları

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *