
Birbiriyle bağlantılı 12 öyküden oluşan Deniz Yolu, Türkçe çevirisiyle ilk kez okuyucuyla buluşuyor.
Kraliçeyi 2018 yılında kaybettik fakat ne mutlu bize ki Deniz Yolu isimli öykü seçkisi artık ellerimizin arasında. Ursula K. Le Guin’den böyle bir fırsat ile yeniden bahsedecek olmak mutluluk vesilesi. Kendisi edebi dünyadaki fantastik ve bilimkurgu anlatının yaratıcısı. Fantastik ve bilimkurguyu okuyucuya bambaşka bir evrenden sunan hatta öyle ki; herkes gibi burada değil de o yarattığı evrenden bize yazan bir yazar olduğuna neredeyse inandığımız Le Guin’e hayranlık duymamak elde değil.
Öncelikle bilimkurguyu herkesin anladığı üzere robotlar veya makinalar üzerinden değil de insanlar üzerinden anlatmayı tercih etmesi, feministleri solda sıfır bırakacak şekilde kadınları çok iyi anlıyor/anlatıyor oluşu, fanteziyi bilinenin aksine yine insani duygular üzerinden kurgulayışı Ursula K. Le Guin’i çağının en önemli yazarı kılmakta.
Doğan Kitap tarafından yayımlanan bir Ursula K. Le Guin kitabı olan Deniz Yolu ABD’de ilk kez 1991 yılında yayımlandı. Birbiriyle bağlantılı 12 öyküden oluşan Deniz Yolu, Türkçe çevirisiyle ilk kez okuyucuyla buluşuyor. Antropolog bir baba ile psikolog – yazar bir annenin üç erkek çocuktan sonra doğan kızı Ursula böyle bir ailede doğmanın avantajlarını çok kitap okuyarak ve her daim evreni sorgulayarak kullandı hiç şüphesiz.
Bağlantılı Öyküler Evreni
12 ayrı öykü olarak okuduğumuz fakat hepsi birbiriyle bağlantılı olan öyküler Oregon’un Klatsand adlı sahil kasabasında geçiyor. Bu kasabada kendi halinde, kendilerine bir hayat kurmuş yaşayıp giden insanların gündelik hayatı dışardan nasıl görünürse öyle. Fakat içerden bakıldığında her yaşantı gibi çokça ayrıntı ve duygular silsilesi barındırmakta. Bir sahil kasabası olan Klatsand’a bazı aileler enkaz halindeki bir binayı alıp motele çevirirken, bazı kasaba sakinleri herkes gibi kendi işlerinde güçlerinde bir hayat sürerler. Yaşlıların, orta yaşlıların ve gençlerin hayatı birbirlerinden çok farklı olmasa da (sonuçta burası küçük bir sahil kasabasıdır) ufak tefek farklılıklar göstermektedir.
Ailesini bırakıp bir daha geri dönmeyen çocuklar, kendisinden sonra gelen nesli anlamayanlar, motele gelip giden insanlarla müşteri olmalarının dışında hiçbir bağ kurmayanlar, denizin sesi, dalgaları ve hışırtısı… Ayrı ayrı anlatılsalar ve betimlenseler de Deniz Yolu öykü kitabında hepsi bir bütün. Bu da bir roman akışı ortaya çıkarıyordan ziyade uzun bir hikayeyi bize aktarıyor hissiyatı yaratıyor. Dinlene dinlene okuyoruz. Bir okuyucu olarak sahil kasabasında olmanın sakinliği ve aynı zamanda tedirginliği hakim üzerimizde. Sakin fakat her an bir şey olacakmış tedirginliğiyle sıralanıyor öyküler.
Anlatıcılar ve Dönemler Alegorisi
Öykülerin hepsi tek bir kişi ağzından anlatılmıyor. Birinci tekil, ben anlatıcı ve o anlatıcı hikayeyi aralarında paslaşıyorlar. Her ikisinde de hiç sapma olmaksızın aynı hissiyat geçiyor okuyucuya. Her öykünün ayrı bir dili vardır denilebilir elbet fakat Deniz Yolu yapısı itibariyle tek bir hikayeyi anlattığı için anlatıcı şahısların yer değiştirmesi benzersiz bir tat bırakıyor okuyanın dimağında.
Hikayede bir de dönemler oluşuyor. Ailesini bırakıp gidenler geri dönüyor. Bu süre üç yıl gibi kısa bir dönemi kapsasa da Le Guin karakterlerin ağzından bunu öyle bir yansıtıyor ki; zamanın kişilere, durumlara, yaşananlara göre nasıl farklılıklar gösterdiği bir kez daha anlaşılıyor. Zamanın izafiyeti diyebilir miyiz buna? Tabii ki diyebiliriz.
Daha önce hiçbir Ursula K. Le Guin kitabı okumadıysanız Deniz Yolu kitabıyla Le Guin külliyatı içine kendinizi bırakabilirsiniz. Bu anlamda Deniz Yolu çok güzel referans bir kitap aynı zamanda. Okumanız dileğiyle.
![]()
|
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021