Sana Sesleniyorum…! Hem Düşleyen, hem de Düşlenen Ol

Stefano D’Anna’nın Tanrılar Okulu’yla tanıştığımız Dreamer bu kez Dreamer ve Sen kitabında Elio D’anna’nın kalemi ile karşımıza çıkıyor.

İnsan, hayal kırıklığıdır. Özellikle de kendini tanımaya başladığı andan itibaren. O kendini tanımaya başlanılan farkındalık anıyla beraber hiçbir zaman iyileşemeyeceğini düşünür. Ve bitmek bilmez bir kendini tanıma, anlama, iyileştirme süreci başlar. Farkındalıkla beraber gelen mutluluk değil, hayal kırıklığıdır çünkü.

Fazla depresif ve karamsar bir giriş oldu. Dreamer duymasın mı; desem, fakat iyi ki Dreamer mı var desem?

Dreamer: Yani Düşleyen

İngilizce telaffuzu da Türkçe telaffuzu da güzel. Bir hayalin içine dalar gibi; hayal kırıklığının değil. O yüzden Dreamer var ve bu yüzden de duymasında bir sakınca yok Ben’i. Kendisi Ben’im zaten. Ya da şöyle yazayım tam olarak tanışmış olursunuz böylelikle: Kendisi Ben’in ta kendisi olur.

“Sana sesleniyorum…
Sözlerim bu satırları okuyan sana;
Anlamdan yoksun hayatını anlamlandıracak bir şeyler bulma umuduyla
Sayfadan labirentleri yıllardır arşınlayan sen okuyucuya…
Senim ben…
Beni okurken içinde titreşen, gerçek seni besleyip güçlendiren,
Senden olmayan şeyleri söküp atma gücünü
Sana kazandıran gerçeğim.
Mesajım, eğer onu içinde tutabilecek kadar güçlüysen,
Unutkanlıkla geçen yıllarında biriktirdiğin tüm faydasız hurafelerden,
Sahte fikirlerden ve ikinci el bilgilerden
Seni özgürleştirecektir.
Bunlardan özgürleşme gücüne sahipsen,
Sözlerim sende kök salarak yeni bir hayatı da
Beraberinde getirecektir.”
Dreamer

Ben’im Düş’üm. Düş’leyenim. Düş’lerim. 2000’li yılların başında tanıştık kendisiyle. 0n beş yıllık süre boyunca her karşılaşmamız da kendimi bana iyi hissettiren bir dost hissiyatı verdi. Ve bir süre önce Destek Yayınları tarafından yayınlanan Elio D’anna kitabı Dreamer ve Sen kitabıyla tekrar ve yeniden karşılaşmış olduk.

Aslında ilk yıllar Dreamer ismini almamıştı henüz. NLP adıyla çıktı karşımıza. NLP 1970’li yıllarda ABD’de filizlenmeye başlamış; psikoloji, nöroloji, filoloji gibi bilimlerin ışığında geliştirilip terapi anlayışından çıkarılarak (Terapi korkulan bir yöntem olagelmiştir çünkü) günümüz metropol insanının hızına adapte edilerek ; yönetim, eğitim, sağlık, aile, spor, beslenme, inanç konularına uygun hale getirilmiştir.

Fakat Dreamer bunca hayal kırıklığı yaşamış ve Düş nedir ,Düşlemek nedir bilmeyen (Türkiye’nin burcu Yengeç olmasına rağmen) topluma 2000’li yılların ilk yarısı gelerek bize düşle, hayal etmekten hiç vazgeçme dedi. Dreamer‘la ilkin Stefano D’Anna’nın Tanrılar Okulu’yla tanıştık aslında. Elio ile Stefano’nun kardeş oldukları ve Dreamer sebebiyle mahkemelik oldukları meselesine hiç girmeden devam edeceğim çünkü önemli olan Dreamer; çünkü tam da Dreamer’ın yazdığı gibi…

“Kitap sensin…
Tüm şüphe ve belirsizliklerinle,
Doğrularınla ve yalanlarınla,
Korkularınla ve sevginle.
Sen aynı anda hem yazarsın hem de okuyucu,
Hem sıradan hem sıradışı,
Hem düşleyen
Hem de düşlenen…”

İşte bu yüzden kişilere değil Dreamer’a yani Düş’e, ne olursa olsun düş kurmaya, düşü yaşatmaya ve düşlenen olmaya odaklanmalıyız.

Kitap sekiz bölümden oluşuyor ve daha ilk bölümde hiç düşünmediğimiz, hiç aklımıza gelmeyen bir şey söylüyor bize Dreamer: Düşleme Sanatı.

Düş’ü ebedileştiren bu söylem var bu sanatın içinde:

Unutma!
Tüm evren, senin varlığının soluk bir gölgesi sadece.
Dışarıda bir güneş varsa, gerçek Güneş senin içinde olduğundan.
Dışarıda bir ay varsa, gerçek Ay senin içinde olduğundan.
Dışarıda bir yerlerde gezegenler, yıldızlar ve galaksiler varsa,
Bunlar senin içindeki sonsuzluğun sembolik birer temsilidir.

İkinci bölüm Düşlemek ve Arzulamak şimdiye kadar bize öğretilenleri göz önünde bulundurursak bir başkaldırı.

Sen Kral olduğunda, Krallık gelir.

Başımıza ne gelirse gelsin bizlere sürekli sabretmek ve sineye çekmek dikte edildiği için kitabın ilk iki bölümüne kadarki kısmı ürpertici. Yapabilir miyiz ki gerçekten bütün bunları? Hem düşleyip hem de düşlenilebilir miyim ki gerçekten? Özsaygı ulaşılabilir bir yerde mi acaba? Dreamer ve Sen’in sayfalarını artarda çevirmeye devam ediyorsunuz.

Sahneye üçüncü bölüm çıkıyor Rol Yapma Sanatı.

Özdeşleşmeden özgürleşerek, hayattaki rolünü kusursuz bir oyuncu gibi oynayabilen insan, kendi iç halleri sayesinde çözümler bulur, aşılması imkansız görünen sorunları aşar, savaş ve çatışmalardan galip çıkar.

Rol yaparak özgürleşmek: Kitabın en yavaş, en düşüne düşüne okunması gereken bölümü. Evet günlük hayatta çokça rol yaptığımız herkesçe aşikar; fakat bunu bilinçli ve kusursuz yaptığımızda kazanımlarımızın bizi nasıl tatmin edeceği, bizi nasıl özgürleştireceği şaşırtıcı bir gerçeğe dönüşüyor bu bölümde

Dördüncü bölümde bugünlerde çok da ihtiyaç duyduğumuz sözcükleri kulağımıza fısıldıyor:

İçeride Savaş Yoksa, Dışarıda da Yoktur.

Beşinci bölümde Başkaları Sensin diyor gözlerimizin içine bakarak:

Kendin dışında hiç kimsede hata görmediğinde büyümeye başlarsın.
Kendin dışında suçlayacak “başka” kimse olmadığında sahiplenmeye başlarsın.
Kendin dışında savaşacak hiç kimse olmadığını kavradığında, kazanmaya başlarsın.

Altıncı bölümde Olmak ve Sahip Olmak da:

İçteki sınırları yok et. Her şeyin tek sebebinin sen olduğunu bir emir gibi haykırarak, evreni içsel hayatının ve gücünün ışığıyla baştan aşağı yıka…

Yedinci bölüm Beden;

Bedeninde yaşanan her şey dünyada da yaşanır. Dünya sen nasılsan öyledir. Ve sen bu bedensin. Bu doğumsuz ve ölümsüz beden….

Ve sekizinci bölüm: Zamansızlık

Şimdi, her şeydir.
Şimdi ebediyettir.
Şimdide neysen hep o oldun ve hep o olacaksın;
Öte yandan şimdiden önce cereyan etmiş hiçbir şey yoktur.

Dreamer ve Sen kitabı ile ilgili yazdığım bu alıntılar 260 sayfa düşünüldüğünde kitabın tırnak ucu kadarlık bir kısmını dahi oluşturmuyor. Kitabı okurken çantama koyabileceğim boyutlarda olabilseydi keşke diye düş’ündüm. Henüz bu düşüm gerçekleşmedi fakat Elio D’Anna’nın Dreamer ve Sen kitabını alın ve iş yerinizin veya evinizdeki masanın üstüne koyun. Ve benim burada paylaştıklarımdan daha fazlasını okuyun. Çünkü…

Ben binlerce kez sen oldum.
Sen bir kez ve sonsuza dek Ben olacaksın.

  • Dreamer ve Sen
  • Yazar: Elio D’anna
  • Çeviren: Salih Tahir
  • Yayınevi: Destek Yayınları
  • Baskı tarihi: 2016
  • Sayfa Sayısı: 264
Aynur Kulak
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Suların altındaki ideal dünya: Rapture

Read Next

Tatavla’nın destanı mı, yerli Breaking Bad mi?

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *