Yeni kuşaklar için yeniden Yusuf Atılgan

Atılgan kitaplarını Can Yayınları birbirinden güzel kapak tasarımlarıyla yeniden bastı. Uzun kış günleri için okunmak üzere kitapçılarda okuyucusunu beklemekte. Okundu ise bir daha okunmak için de…

Türk Edebiyatını Türk Edebiyatı yapan birkaç isimden biri. Anlatımıyla, kurgusuyla, yazım tekniğiyle edebiyatımıza çağ atlatan; eserleriyle kendinden sonraki yazar kuşağını ziyadesiyle etkilemiş, kendi yazım ve anlatım diline öykündürmüş özgün, özel ve bir rivayet, sadece Birinci sigarası içmiş bir yazardan bahsedeceğim. Kendisiyle ilgili yazdığım bu cümleleri okusa (ve diğer tüm yorumları okuduğunda da) muhtemelen “Saçmalamışsın; abartma!” derdi. Zira kendisine eserleri ve yazarlığı ile ilgili sorular sorulduğunda aynen şunu söyledi: “Benim yazdıklarımdan daha önemlisi günlük yaşamımdır. O benim için daha önemli.”

Sadece yukarıdaki paragrafı okuyarak edebiyatımızdan birkaç ismi telaffuz edebilirsiniz, O’nun ismi aklınıza gelip hiç telaffuz etmeksizin bahsettiğin yazar bu mu, diye. Buna sebep; kendi yaşadığı çağ dahil kendinden sonraki çağlarda da popüler olmamış (ola’ma’mış değil) kendini parlatmayı, göstermeyi kendine dert edinmemiş, bu yüzden gerek edebiyat dünyası gerekse okuyucusu tarafından da çok geç keşfedilerek okunmuştur maalesef. Mesela yine edebiyatımız ve okuyucular tarafından çok geç keşfedilen Tutunamayanlar eseri O olmasaydı ve O’nun yazdığı eserlere öykünülmeseydi böylesine bir başyapıt olabilir miydi? Fakat gelin görün ki; Tutunamayanlar yayınlandıktan çok çok sonra edebiyat ve akademik mecralarda Tutunamayanlar üzerine yapılan incelemelerin yayınlamasıyla O’ndan ve O’nun eserlerinden haberdar olduk. Çok büyük haksızlık etmemek adına eserlerini, eserlerinin şahaneliğini fark eder olduk diyeyim.

Yusuf Atılgan, Tercüman Gazetesi’nin 1955 yılında düzenlediği öykü yarışmasında “Evdeki” öyküsüyle birincilik “Kümesin Ötesi“ ile dokuzunculuk ödülünü ve asıl 1959 yılında Yunus Nadi Roman armağanına değer görülen Aylak Adam’ın yayınlanmasından beri var olan bir yazar. Evet 62 yıldır Yusuf Atılgan eserleri var. Yayımlanıyor ve okunuyor. Ama çok okunuyor ama az; ama geç fark ediliyor okuyucu tarafından veya erken. Yaşarken de popüler olmayı tercih etmemiş bir yazardan bahsetmek iğne ile kuyu kazmaya benzemiyor elbet, çünkü eserleri ortada. Son tahlilde Atılgan’ın nasıl bir yazar karakterine haiz olduğunu anlatabilmek adına şu bilgiyi de vererek devam etmeliyim ki; ailesi bile Yusuf Atılgan’ı yazarken çok da göremiyorlar. Moda’daki evlerinden başka bir eve taşınmalarına rağmen Yusuf Atılgan sıklıkla Moda’daki evlerine giderek orada kimsecikler görmeden yalnız yazmaya devam ediyor.

68 yıllık ömrüne birisi tam olarak tamamlanmamakla beraber üç roman; Anayurt Oteli, Aylak Adam, Canistan (Tamamlanmamış olan eseridir) bir öykü kitabı; Bütün Öyküleri – Eylemci, bir çocuk kitabı; Ekmek Elden Süt Memeden Can Yayınları tarafından birbirinden güzel kapak tasarımlarıyla yeniden yayımlandı. Bu külliyatı yeniden basarak Türk Edebiyatı adına hizmeti büyük olan Can Yayınları’nın 70’li yılların sonlarına doğru editörlüğünü de yapmış olan Atılgan’ın keşke daha fazla romanları, öyküleri, çocuk kitapları yayımlansaydı. Yazma konusunda zorlandığını, her zaman konsantrasyonunu sağlayamadığını söyleyen Atılgan’ın bunca az esere rağmen Türk Edebiyatı’ndaki etkisi tartışılmayacak şekilde büyük  olmuştur.

Atılgan’ın eserleri o zamana kadar tuğla kalınlığında yazılan romanlar yanında cılız sayılırdı. Bu yüzden eserlerinin roman nitelemesi kazanması uzun sürdü. Bu kadar az sayfayla; Anayurt Oteli 128, Aylak Adam 190, Canistan 95, bir roman nasıl oluşabilirdi? Zebercet karakterini başka biri yazsaydı rahat 400-500 sayfa yazabilecekken 128 sayfalık bir şaheser nasıl ortaya çıkabiliyordu? Sadece otele girip çıkan müşterileri yazsa, onların hayatını biraz daha açsa (otele nereden geliyorlar, niye geliyorlar, odadaki diyalogları, resepsiyondaki diyalogları yazsa) 250 sayfayı rahatlıkla geçebilirdi. Ki Anayurt Oteli bir memleket ise eğer ve Zebercet memleketi yöneten bir parçası ise romanın 500 sayfayı bulması işten bile değilken 128 sayfa yazmayı tercih etmişti Atılgan. Bu bile başlı başına minimalde kalabilerek anlatımı nasıl da güçlü kılabileceğinin bir göstergesi gerçekten ve tabii ki O’nun ne kadar iyi bir yazar olduğunun da.

Oteline gelip bir gece kalan kadına obsesif bir şekilde aşık olan Zebercet karakteri için Yusuf Atılgan’ın alter egosuydu veya düpedüz kendisini yazdığı için çok iyi bir karakter yaratımı yaptığını söylersek yazara haksızlık yapmış oluruz. Çünkü Zebercet tüm ruh haliyle yoktan var edilmiş, yazar karakteri yarattıktan sonra karakteri çok iyi gözlemlenmiş, üzerinde çalışmış ve O’nun tüm insani zaaflarını, cinsel dürtülerini, ruhsal iniş çıkışlarını tüm çıplaklığıyla yazacak kadar Zebercet’i çok sevmiştir.

Halbuki hikaye boyunca Atılgan, Zebercet ile hiçbir duygusal bağ kurmaz. Ona hiçbir şekilde temas etmez. Uzaktan izliyor gibidir O’nu. Hatta bazı yerlerde iyice uzaklaşır O’ndan. Sanki bir eşyayı; masayı, sandalyeyi tasvir ediyor gibidir. O’na yardım elini uzatmaz, empati kurmaz. Severken sevgisini hiçbir şekilde gösteremiyor oluşu, bunu nasıl yapacağını bilemiyor oluşu tam da en küçük birimden aileden ele alırsak Baba–Oğul ilişkisi ve en büyük birime geçersek Devlet-Vatandaş ilişkisi gibi değil midir bu yaklaşım? Zebercet daha en başından kaybetmiştir. O ailede doğarak, o ülkenin vatandaşı olarak kaybetmiş biridir. O’nun mutluluğu hiç konuşmadığı, oteline gelip sadece bir gece kaldığı bir kadının su bardağında bıraktığı ruj lekesini öpmekten ibarettir ki bu da marazi bir mutluluktur zaten. Tam ve kusursuz bir mutluluk değildir.

Aylak Adam; bu 190 sayfalık roman için tezler yazıldı ve O’na öykünerek romanlar ve O taklit edilerek hikayeler yazıldı binlerce. Fakat Aylak Adam 1 tane. Ve C karakteri adıyla müsemma elbet. Bugün günlük yaşamda da binlercesine sokakta rastladığımız aylak adamlardan biri. C’nin farkı her gün sokakta gördüklerimizin tersine fıtratının aylak olması. Sokakta gördüklerimizin aksine bir gün yırtacağım ben bu hayattan, köşeyi döneceğim diye bir düşüncesi yok C’nin. Her gün bir yerlere gidip, bir yerlerden gelen, iç sesi olmayan, arada bir parlayan duygularına kendini kaptırmayan, konuştuklarıyla gayet düz diyaloglara giren C nasıl oluyor da kendinden sonra yazılan eserleri etkiledi sorusunu sorduruyor ister istemez. Eserin basit oluşu çok sağlam olduğu gerçeğini de beraberinde getiriyor aslında. Gücü basitliğinden gelen (günlük dildeki basitlik, bize öğretilen, bizim bildiğimiz basitlik değil bu) bu eserler bir şeyleri açıklama (bir karakteri açıklama, bir olayı açıklama) derdinden ziyade anlatmak isteme meselesiyle yola çıkıyor. Yoksa hiçbir şekilde yazılmazlardı ve bu kadar güzel yazılmazlardı.

Canistan hiç de ‘tamamlanmamış’ gibi bir kitap değil. Üç bölümden oluşan Canistan’ı bitirdiğinizde tamamlanmış bir romanı bitirdiğiniz doyumunu yaşıyorsunuz kesinlikle. Karakterimiz Selim civar köylerde, bağlarda, bahçelerde çalışan Manisalı bir köylü. Yusuf Atılgan Zebercet’e ve C’ye olduğu kadar mesafeli değil Selim’e. Daha yumuşak anlatıyor Selim’i. O’nunla daha fazla empati kuruyor sanki. Bambaşka bir zamana gidiyor bu romanda Atılgan. Anadolu’nun işgal edildiği, direnişin başladığı yıllara gidiyor. Diğer iki romanda olduğu gibi son derece güçlü anlatıyor hikayeyi. Aynı Selim’i anlatırken yaptığı gibi romanın atmosferini anlatırken de fazladan empatiyi yine kullanıyor sanki. İşgal yıllarını yazdığı için belki de diye düşünmekle beraber esere kendini daha fazla yaklaştırmakta artık sakınca görmediği için de olabilir bu yakınlık.

Yusuf Atılgan eserleri Türk Edebiyatı’nın çıtasını bariz bir şekilde yükseltmiştir. Kendisinden sonra oluşacak postmodern anlatım şekline örnek olmuş, sağlam gözlem yazarlığıyla bir çok yazarı ve okuyucu etkilemiştir. Her kitaplıkta mutlaka olması gereken Atılgan kitaplarını Can Yayınları birbirinden güzel kapak tasarımlarıyla yeniden bastı. Uzun kış günleri için okunmak üzere kitapçılarda okuyucusunu beklemekte. Okundu ise bir daha okunmak için de…

  • Anayurt Oteli – Aylak Adam – Canistan – Bütün Öyküleri
  • Yazar: Yusuf Atılgan
  • Türü: Roman / Öykü
  • Yayınevi: Can Yayınları
  • Yayın Tarihi: Eylül 2017
Aynur Kulak
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Başka Bi’Kitap Deneyimi Mümkün!

Read Next

Fuar ziyaretinizde mutlaka göz atmanız gereken 13 kitap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *