Kendi Mutsuzluğuna Düşenlerin Romanı: F

Kehlmann F’de aynı sorunun peşindedir: Tanrı ölmüş, sanat simsarların, para spekülatörlerin eline terk edilmiş, anlam gösteriye, üretme arzusu tüketim çılgınlığına feda edilmişken, insan ne yapacaktır?

Din, para ve sanatın insanın dünya üzerinde kendini konumlandırmasının üç aracı olduğunu düşünen Kehlmann, üç varoluş katmanını da karakterlerinin ayağının altından çekerek, bir sorgulama alanı yaratıyor.

9789750725364_front_cover

Kısa cümleler ile yoğunlaştırılan anlatım, şaşırtıcı bir konu ve kurgu oyunları ile özetlenebilir Daniel Kehlmann’ın alamet-i farikası. Genç yaşına rağmen on kitaplık bir külliyata ulaşan genç Avusturyalı-Alman yazarın tüm yazarlık kariyerinin, farklı anlatım biçimlerini araştırmakla geçtiğini ve her romanında ilginç bir çıkış noktası bulduğunu düşünürsek bu özetin işe yarayacağına ikna olabiliriz.

Kehlmann’ın, geçtiğimiz sene dilimize kazandırılan son kitabı F, yaptığımız genellemeyi doğrulayan tarzda bir eser. Roman, Arthur Friedland ve üç oğlunun (ikiz kardeşler Eric ve Iwan, anne ayrı kardeş Martin) bir hipnoz seansına katılmalarıyla yaşamlarının değişimi üzerine odaklanır. Hipnoz sonrasında baba ailesini terk ederek başka kıtaya kaçar ve yazarlık kariyerine yoğunlaşır. Arkasında ise hayat karşısında ne yapacağını bilemeyen üç çocuk bırakır.

Din, Para ve Sanatın Çöküşü

Kitap daha ilk cümlesiyle Kehlmann’ın ana konularından biriyle karşı karşıya olduğumuzu gösterir: “Yıllar sonra, hepsi çoktan birer yetişkin olmuş ve kendi mutsuzluğuna düşmüşken, Arthur Friedland’ın oğullarından hiçbiri, o öğleden sonra hipnozcuya gitme fikrinin aslında kimden çıktığını artık hatırlamıyordu.” Kehlmann’a göre yaşadığımız çağda insan, kendi mutluluğunu yakalayamaz. Yakaladığını düşünenler genelde yaşadıklarının farkında bile olmayan biçare tiplerdir. Sistemle uzlaşmışlar, gündelik hayatın boğuntusuna alışmışlar, kendilerini güçlü hissedecek telafi mekanizmalarını sonuna kadar kullanmışlardır. F’de inancını yitirmiş rahip, iflasın eşiğinde finans uzmanı ve sanat sahtekarlığı yapan ressam üç kardeşin kendi mutsuzluğuna düşme hikayelerini okurken, telafi yollarının da ne kadar boş olduğunu görüyoruz.

Din, para ve sanatın insanın dünya üzerinde kendini konumlandırmasının üç aracı olduğunu düşünen Kehlmann, üç varoluş katmanını da karakterlerinin ayağının altından çekerek, bir sorgulama alanı yaratyor. Tanrıya inancını yitirmiş rahip Martin kendini durmaksızın yemeye kaptırır. Tanrının yerine parayı koymuş olan Eric ise krizle birlikte piyasanın gazabının nasıl yıkıcı bir güce sahip olduğunu görür. Iwan ise tümüyle simsarlarının hakim olduğu bir ortamda sanat yapmanın olanaksızlığını görerek kendi sanat piyasasını oluşturmaya çalışır. Ama her koşulda kahramanlarımızı bekleyen son kendi mutsuzluklarıyla yüzleşmek olacaktır.

Sunni Yarılmalar

Kehlmann, tek bir anlatı düzlemi kurmaz roman boyunca: Romana üçüncü tekil anlatımla girer ve ana karakterleri, hipnoz seansında kendi sınırlarına yaklaştırır. Hipnoz ile sınıra yaklaşma fikri ilginçtir. Gündelik yaşam ya da deneyim yerine, hipnoz gibi sunni bir olayın bir kavşağı yaratması, her şeyin gerçek dışı bir deneyimle yaşandığı çağın yarılmalarının da sunni olduğu hissiyatı yaratır. Ardından romanın anlatımı ana karakterlere teslim edilir. Martin’in, Eric’in, Iwan’ın dünyasına gireriz böylece. Martin’in kendiyle dalga geçen ateistliği, Eric’in içindeki tüm enerjiyi emen hırsının yarattığı sanrılı durumu ve kendi içinde bir tutarlılığa sahip Iwan’ın anlatım tarzları dozunda bir farklılıaştırmayla verilir.

Ara bölüm olan Aile’de ise Arthur, aile erkeklerinin tarihini anlatarak, mutsuzluğun kaynağına inmeye çalışır. Üç kardeşin yaşamını kesen ana eksen babanın yokluğudur. Gerçekle görünüş arasındaki kopuşun ve iç içe geçmenin bunca hızlı yaşandığı bir çağda üç kardeşte rehberlerini yitirmiş gibi hissederler. Kitap, bu noktada psikanalizin sularında gezinir. Romanın tamamına yayılmış mizahi ton ise kitabın karamsarlığını dengeler. Roman yine üçüncü tekil anlatımla sonuca ulaşır.Kehlmann, uzun cümlelere ve aforizma kokan pasajlara bel bağlamaz. Anlatı, kısa cümlelerin belirli bir yoğunluğu taşıdığını hissettirerek kurulur. Bu esnada felsefi ve psikolojik soruların nüvelerini fark ederiz. Soruların derinliği ise biraz tartışmalıdır.

Kinizm ve İnançsızlık

Kehlmann kitap boyunca aynı sorunun peşindedir: Tanrı ölmüş, sanat simsarların, para spekülatörlerin eline terk edilmiş, anlam gösteriye, üretme arzusu tüketim çılgınlığına feda edilmişken, insan ne yapacaktır? Soru etkili olduğu kadar klişedir de. Çünkü 1980’lerden beri bu konu tartışılıyor. Cevaplar da Kehlmann’ı ilgilendirmez. Çünkü, yazar önceki kitaplarında da hissettirdiği gibi dünyanın değiştirilemeyecek kadar çürütüldüğünü düşünmemizi ister sanki. Muhakkak ki yazarın bir cevaba ulaşması beklenmez, hatta soruların yeni sorular yaratması çoğu zaman daha etkilidir. Ama Kehlmann’ın dünyaya dair bazı önyargılar beslediğini düşünmemizi gerektirecek bazı ipuçları bulunur romanında. İnsanın bencil ve düşüncesiz doğasına dair egemen bakış açısına meyleden kinizm, dünyanın düzeltilebilir olduğuna dair inançsızlık tüm eserlerinde olduğu gibi F’de de rahatsız edici ölçüde hissedilir.

Bu handikaba rağmen Kehlmann’ı hala ümit vaat eden bir yazar yapan şey, her kitabında farklı biçimsel arayışlara girmesi, bunu yaparken de günümüz toplumunun gerçekliğinin peşine düşmesidir. F’nin, eleştirilebilir noktalarını gözden kaçırmadan, Kehlmann’ın kendi başyapıtına doğru attığı adımlarda önemli bir dönüm noktası olabileceğini teslim edebileceğimiz, keyifle okunan bir kitap olduğunu söyleyebiliriz

  • F
  • Yazar: Daniel Kehlmann
  • Çeviri: Özden Özberber
  • Yayınevi: Can Yayınları
  • Baskı Yılı: 2015.
  • Sayfa Sayısı: 279
Doğuş Sarpkaya
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Kim korkar modernizmden?

Read Next

Kan içinde kalmış bir vatan; Hodorçur

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *